Ahıska Dilsizi (Eos)

Ahıska Dilsizi (Eos)


Hiram-ı aşk derin olur
Devası zor bulunur
Yüzyılın karın ağrısıdır ihanet
Bu yüzden uzaktır bize cennet




Çiçeği burnunda bir kızcağız değilsin artık
Yüzünden dolup taşan tebessümlerini gizlemeden
Diline kabasaba olmayan sözcükler toplanmasını da
Acı baldıran otunu andıran dudaklarına
Hoş sözlerden tatlar giydirmesini de öğrendin
Yanına üç-beş kitap al
Kızılağaç dibine devrilmeden git




Sen yarını/nı hesapla
Diğer yarını bana bıraktın
Nasılsa Lethe'den bir kase içer unutursun
Bense payıma düşen yalnızlığı çekerim
Git artık Lucifer'i de bırak
Eos uyanmadan git ama unutma
Bir daha akşam olmadan Vesper'i göremeyeceksin






Bekir Kale Ahıskalı
Mart 2010
Ahıska Dilsizi Eos (Ahıska Üçlemesi-3










Hiram-ı aşk: Aşk uçurumu


Eos: Tan tanrıçası


Lethe: Yer altında aktığına, suyunun geçmişi unutturduğuna inanılan nehir

Ahıska Âması Lucifer

Ahıska Âması Lucifer



Hikayeler birbirine benzer aslında
İnsan önce beyazın kirini görür
Oysa her renk aynı oranda kirlenir
Aldatıla, yanıla böyle;
Sevenin tutkusu artar da artar
Sevecenliği azalırken gitgide
Azrail'in ayak sesleri de olmasa
Herşeyde suskunluk olur, her yer ıssızlaşır
Okyanusa koşan nehirler gibi
Aklar saçlara kırılmadan akarken
Yerinden oynatılan bir kaya gibi
Tüm ağırlığını kaybettiğini sanır insan
Önce senin için birileri ihmal edilir
Sonra sen ihmal edilirsin birileri için





Bir sevgiliye isteyerek tutunmalı insan
Asmayı ayakta tutan karaağaçla sıkıfıkılığıdır
Yoksa desteksiz yetişen asmanın
Yüzü yerden kalkmaz meyveleri köküne değer
Hiçbir zaman doğrulamaz
Kötü huylu deniz gibi istenmediği halde
Toprağın eteklerine tutunursa eğer
Ne toprak mutlu olur bu sarkıntılıktan
Ne kayalar koynunda yosun besleyebilirler
Babasının töresini yaşayan insan
"Ötekidir" hayatın eskimeyen yanıyla
Yaşamın sillesi bu
Baba sillesine benzemez
Ayak köküne kadar iner, ense köküne değil




İnsan isterse eğer
Üzerindeki paçavralarla da mutlu olabilir
Ruhunun bekaretini tacizlerle bozdurmadan
Bir aşığın dudağında inleyen ney
Sazlıklarda yaşayan bir kamış olmayı özlerken
Kaldırımlarına yabancı bir kadın ayağı basmış sokak
Ne kaybeder ki bağlı olduğu caddeye olan sadakatinden
Eşiği aşınır insanın, Cerme gibi sinelerinin üzerinde
Tilil gibi bir ova beslerken
Soğuk soğuk terler insan
Kesikkaya'dan düşecekmiş gibi
Yüreğinde başedilmez isyanlarla
Tatlı suların balığı gibi çırpınır
Sonra gönül çukuru
Kuzu yatağı misali karın en son eridiği yerdir
Bir buseyle değişir bütün mevsimleri



Yalnız bir yele
Bir de akan suya yazmalı kadının sözü
Kadın iki kere
Erkek bir kere hak eder ak giysileri
Evlilik ölüme benzemese
Erkeğe giderken de beyaz giyer mi kadın
Uzun bir günün bilmem kaçıncı saatinde
Kadınsı gevşemelere yer verip
Nasıl bir suç işlediğini bilmeden
Her buse ilahi bir yemek diye
Bir sevda edinirken adı yalnızlık olan
Mutluluk sağılırken iyidir bir erkek
Saçlarını tutan yazmayı aradığında
Kızlığından bir yontu kalmaz artık
...ve doyurunca bir erkek tutkularını
Korkusu kalmayacak söylediklerinden
İlkyaz meltemleriyle sevişirken renk renk yıldızlar
Bedeli ağır ödenmiş başkaldırısıyla
Tuzlu bir dağa terk edilince insan
Sıradağlar gibi olan kaşları öfkeden kızıla dönerce
İşte o zaman
Korkudan içindeki çocuğu düşürür insan
Her şeyde bir suskunluk olur, her yer ıssızlaşır
Azrail'in ayak sesleri de olmasa...


Bak dinle!
Yunus'ta sensin Mevlana'da
Geçmiş geçmişte kaldı
Avrupa'dan gelmez dedenin kişneyen at sesleri
…ve bir Arap selam durmaz sana
Yetimisin diye Osman'ın
Bir elinde güneş diğerinde ay
Etrafında dönmez Mevlana
Yunus gezmez dağlarında
Yeri de göğü de yaratan Mevla
Rahmet yerden yağarken
Gökyüzünden rahmet arama
Başını önüne eğeceğin günler de gelir insanın
Herkese, herşeye peki dercesine susacağı günler de

Dinliyor musun?
Yok belki de dinlemiyorsun
Aşk bir bedene bürünmüş, aşık bir gevene dolanmış
Kanattıkça her yerini
Keyifle inliyor
Böyle dursun bu gece
Yıllar kaynaktan akarcasına geçedursun
Ladas'ın bacakları da yetmez artık koşmaya
Ne de olsa
Taşı kırılmış musallaya uğrayan son yolcuyum ben




Bekir Kale Ahıskalı
Mart 2010
Ahıska Âması (Lucifer)



Ladas: Büyük İskender zamanında yaşamış koşucu
Tilil: Ahıska sınırında 2500 rakımlı plato
Cemre: Ahıska yüresinde küçük tepelere verilen ad
Kesikkaya: Bir yer adı

Ahıska Sağırı Vesper

Ahıska Sağırı Vesper




İçi tasnifli
Dışı abartılı tasvirli bir bedenden gerisi
İptidai kavimlerin sanatıymış sanatım
Kulaklarım "Ahıska Sağırı"
Kör bir şairin gözleriymiş gözlerim
Dışa üflenen, içe çekilen
Her yanı yangın bu nefesim
Sömürgeci bir bakış kadar
Gözlerime bakan nazlı bir hasretten
Yere doğru akan duvarlar gördüm


Mayası bozulmuş insanlar gördüm
Tat alıryorlardı her türlü eylemden
Yeter ki içerisinde suç olsun
Hora giden herşey
Onlarda hoşa giden oluyordu
Katırın gerisini andıran sırıtışları vardı
Şimendifer gürültüsünü andırıyordu sesleri
Ne kadar puslu hava varsa
Hiçbirinden eksik olmuyorlardı
Malı esirgemeyene esir olan erkekler gördüm
Bire bin veriryordu yasadışı ilişkileri
Aklı dilinde
Dili belinde
Eli mahreminde
Düşlerinde şehvetini satan
Kasıklarından havlayan şairler gördüm
Sözde ağırbaşlı nam-ı uslu
Sözde sapına kadar namuslu
Arslan gibi kükrediğini sanan
Avluda uluyan çakallar gördüm
Ağızlarında işeyen kadınlar gibiydiler
İblisi yanları vardı ondan da beterdiler



Şaireler tanıdım
Ne alınları terliyor
Ne de gözleri nemleniyordu
Bir sızı düşmemişti gögüslerine
Memelerinden karanlık emziriyorlardı
Yanlarından hiçbir zaman ayırmadıkları
Terlemeyi bile unutmuş tenleri vardı
Sanki akan tüm nehirler onların arzularından oluşuyordu
Onlar öyle sanıyorlardı
Kimseden esirgemedikleri etleri vardı
Uçan kuşa kanadı kırık
Yaralı yatan ceylana dinleniyor derlerdi
Yenisi gelince öncekinin adına eski diyorlardı
Neresinden bakarsan bak iffetsizdiler
Salyaları gemilerin yüzeceği kadardı
Konuştukça tatmin oluyorlardı
Kiminin heryeri fahişeydi
Kiminin dudakları, kiminin gözleri
Pontus gibi deviniyorlardı
Aynı mevsimin kapısında nöbet tutuyorlardı
Her mevsim fahişeydiler
İblisi yanları vardı ondan da beterdiler


Kızıl tipler tanıdım
Parası olunca ya evlenen yada adam vuran
Yurdumun dağlarına tutunmuş bir sürü hainin
Salon marksistlerine peşkeş çekilmiş koltuklarını gördüm
Aynaya bakmayı bilmeyen ihtiyarların
Sapıklıklarının adına berdel diyorlardı
Babasından daha yaşlı adamlara
Bilmem kaçıncı eş olarak gelin verilen
Üzerine hiçbir şey farz olmayan kızları gördüm
Bunlara alkış tutan suhyeleri, akılsızları gördüm


Bekir Kale Ahıskalı
Mart 2010
Ahıska Sağırı Vesper





Suhye: Maskara
Pontus: Karadeniz
Vesper: Akşam Yıldızı