Ansızın Rüyama Giriversene

Ansızın Rüyama Giriversene

Nereye baksam hep seni gördüm
Gördüğüm rüyayı hayıra yordum
Gecikmeden çıkar gelir diyordum
Ansızın kapımı çalıversene

Bir sırçadan, kalbimdeki sarayım
Korkuyorum sen gelmeden kırayım
Baştan sona aşk’tan yara, yara’yım
Ansızın merhemi sürüversene

Avcının bastığı keklik yuvası
Kan bürümüş gözünü, kör olası
Yuvada ağlıyor suçsuz yavrusu
Tetik çekilmeden alıversene

Kaç gündür gelmedin beklerim hala
Gözlerim takılıp kaldılar yola
Yâr dediğin sormadan dalar rüyaya
Ansızın rüyama giriversene

Bekir K Ahıskalı
Bir Güzelin Beklediği isimli eserimden 2002

Eylül

Eylül

Yazımı güze çevirdin, gönlümü taşa çevirdin
Çabamı boşa çevirdin, kırılmışım sana Eylül

Ak sayfamı kara ettin, sen bağrımı yara ettin
Ölümü mü çare ettin, kırılmışım sana Eylül

Gül kurur olmuş köküyle, bu intikamın nedendir böyle
Paslı bir okun, kırık yayınla, vurulmuşum sana Eylül

Elimden gelen gelmez, dostum da vefa olmaz
Acılarım neden dinmez, ağlamışım sana Eylül

Kaçmak mı? nereye ve nasıl? bitmek bilmez ki bu acı fasıl
İster eğil önümde, ister isen kasıl, bağlanmışım sana Eylül

Bir çiçek verdin ki ömrüme, hayatım döndü kör bir düğüme
Kurtulurum diye nafile gülme, dolanmışım sana Eylül

Bekir K Ahıskalı
Dört Mevsim Sevmek isimli eserimden

Ey Sevgili

Ey Sevgili

Ey Sevgili kapanmışsam eteklerine tüm benliğimle
Yakmışsam ham gönlümü aşkının kor alevleriyle
Sunmuşsam ruhumu bir kadeh gibi dudaklarına
Ellerim kurtulmak için tutunuyorsa dallarına
Vermiş isem sadakatin en zor imtihanını bile
Gözlerim hala mahkumsa güzelliğinin gölgesine
İliklerime işlemişse ateşli ama yorgun nefesin
Lakin zaman atmışsa bedeni mekanın ötesine
İnan ki isyanım fazla değil yaşamın böylesine

Bekir K Ahıskalı
2002

Adım Yokluk Olacak

Adım Yokluk Olacak

Ben sevmeyeceğim
Sen bilmeyeceksin

Zamanla belirse de mısralarımda
Örteceğim üzerini kelimelerle
Önünü keseceğim yüreğimin
Salacağım suskunluğun yamaçlarına

Ben susacağım
Sen duymayacaksın

Tıkayacağım aşkın kulaklarını
Kalbine ulaşacak tüm sözcüklere
Bir benden tepki alamayacaksın
Haykırarak duyursan da dünyaya

Ben gideceğim
Sen görmeyeceksin

Arkamda kalmayacak hiçbir emare
Nede seninle olabilecek hatıralar
Bir avuntun bile olmayacak senin
Yokluk koyacaksın yüreğinde adımı

Ben sevmeyeceğim susacağım, gideceğim
Bilmeyecek, duymayacak, görmeyeceksin

Bekir K Ahıskalı
2001

Sen hele içindeki eğriyi doğru et

Her şeyin ömrü kendine göre
Damlanın ömrü yere düşünce biter
Tırtılınki baharın ömrü kadardır
Onunda yüreğinde har vardır
İnsana göre bir karış yaprak olan
Ona göre bitmeyen uzun bir yoldur
Tırtıl sarılsa da bir dutun yaprağına
O da er geç yazılır gidenlerin safına
Yaprağın ömrü rüzgarın insafınadır
Dala tutunmaya çalışması boşunadır
Menzili ömründen daha uzun olanlar
Menzile varmadan yarı yolda kalırlar
Farzet bir tırtılsın, yada kelebek
Kim bilir ömrün nerede nasıl bitecek
Hatıra defterine, yahut dut yaprağına
Değer mi deme bir günlük ömrü yazmaya
Sen hele içindeki eğriyi doğru et
Güzel yaşadı, güzelce yaşlandı diye
Ömrünü bir yazan bulunur elbet


Bekir K. Ahıskalı
24 Kasım 2008

Nar ı Sevda

Nar ı Sevda


Gözlerini kapayıp
Düşlemeye başlayınca insan
Gün ortasını kendine gece yapar
Karanlık dağlara bastırmadan
Gözlerinin içinde
Sevgilinin gözlerine sığınır
Gözlerini gözlerine değdirmek
Sınıra kaçağa gitmek gibidir
Açılmamış gelin bohçası haliyle
Sevgilinin sesini duymak için
Fısıltılarını kulaklarına çağırmak
Dermanı olmayan maraza
Merhem olmuşçasına
Bir hastayı taburcu etmek gibidir

Nar-ı sevdaya düştükten sonra
Gülüşler hüzünleri kovalar
Bulutları kamçılayan şimşekler gibi
İnsanın ruhuna yaygılar serer
Yakıtı hasret olan
Manasız bir eşikte zamanı tüketmek
Vadisine koşan sular misali
Bir metruk yürekte meşrâ gibidir

Bekir AHISKALI

Şiiri çevirebilmek için nelerin bilinmesi gerekir? Bunları önem derecelerini göre şöyle sıralıyorum.

Şiir çevirebilmek için nelerin bilinmesi gerekir? Bunların önem derecelerini göre şöyle sıralıyorum.

1. Dili Bilmek:

Şiirin yazıldığı dili bilmek, şiir çevirebilmenin birince ve en önemli koşuludur. Dili bilmeden bir şiiri eksiksiz çevirmek imkansızdır. Herhangi bir dilden yapılan Türkçe bir düz yazı çeviriden yararlanarak şiir çevirisi yapılması durumunda şiirin dizelerin, hatta şiirin nasıl kaybolabileceği konusunda bize ipuçları verecektir. Dil bilmeden şiir çevirisi yapmak mümkün değildir.

2. Şiiri bilmek:

Şiiri bilmek başka bir deyişle şiir bilgisine hakim olmak şiir çevirebilmek için gerekli ikinci önemli konudur. Bir dili akademik manada biliyor olmak şiir çevirisi yapabilmek için tek başına yeterli değildir. Öyle olmasaydı bir dili akademik derecede bilenlerin en güzel şiir çevirilerini yapmaları gerekirdir.

3. Şairin düşünce biçimini bilemek:

Çeviri yapılacak şiiri şairin düşünce biçimi veya biçimlerini bilmekte önemli bir koşuldur. Şairin düşünce yapısında var olan inanç, gelenek ve yaşadığı toplumun dilinin şematik olarak resmedilişinin iyi bilinmesi gerekir. Bu bilinirse şairin söylediği dizelere sonradan katılabilecek sözcükleri yakalamak ve düzeltmek kolay olacaktır. Şairin söylediklerinin doğru yorumlanabilmesi için bu gereklidir. Mevlana’nın Mesnevi’sini yabancı dile çeviren veya Farisi halinden dilimize çeviren çevirmen şaire ve düşünüre ait inanç yapısını bilmiyorsa çeviride hata yapacaktır. İnanç yapısında var olan veya şiirde çokça zikredilen kadeh, şarap sözcükleri yanlış aktarılacaktır. Ömer Hayyam’ın dilimize çevirilen rubailerinde bu duruma sıkça rastlamaktayız. Fizik, Matematik, Astronomi, Metafizik ve Felsefe konularında tam bilgisi olan Hayam aynı zamanda iyi din bilgisine sahip ve bu bilgiyi hayatına uygulayan biridir. Ne yazık ki Hayyam şiirini dilimize çevirenler Hayyam’ın düşünce yapısı veya inancından öte kendi düşünce yapıları ve inançları doğrultusunda çevirmişler rübailerin manalarını değiştirmişlerdir. Aynı durumla Yunus Emre şiirinde de karşılaşmaktayız. Çevirmen çeviri yaparken kendi inanç ve düşüncelerini katmadan dili, şiiri, sosyal ve düşünsel yapısı dikkate alarak çevirmelidir.

Örneğin Mevlana, Yunus Emre, Ömer Hayyam şiirlerinde dinin beyanatlarına muhalif bir beyanatın, sözcüğün veya imanın bulunması mümkün değildir. Yine bir sosyalist veya ateist şairin şiirlerinde Allah inancı tabiat inancı olarak işlenir ki şair tabiata inanmaktadır. Bu şairin şiirlerinin çevirisi yapılırken Allah inancı diye vurgu yapmak yanlış olacaktır. Çevirilerde buna rastlanıyorsa iki sebebi vardır.

a.Çevirmenin bilmesi gereken dil, şiir, şairin düşünce yapısı ve şiirin yazıldığı devrin sosyal ve kültürel yapısı esaslarından birinde eksiklik var demektir.

b. Çevirmen kendi dili, şiiri, düşünce yapısı veya yaşadığı devrin sosyal ve kültürel yapısına uyarlamıştır ki bu nereden bakılırsa bakılsın etik değildir. Okuyucuyu yanıltmakla beraber şiirin gelişmesine engel teşkil edecektir.

4. Sosyal, siyasal, kültürel yapıyı bilmek:

Şiir çevirisinde gerekli sayılabilecek bir koşulda şiirin yazıldığı dönemin sosyal, siyasal ve kültürel yapısını bilinmesidir. Bazı çevirilerin altına koymak gereğini duyduğum kısa altyazıları okuyanlar bu koşulu şiir çevirmede neden önemli olduğunu daha iyi anlayacaklardır.

Vurgulamaya çalıştığım bu veriler açısından bakıldığında en etkin şiir çevirisi yapan Yahya Kemal Beyatlı’dır. Günümüz bunun güzel örneklerine rastlamaktayız.

Bekir Ahıskalı (Kale)

Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Seslilerin rengini, sessizlerin biçimini nasıl buluruz? /(2)

Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Seslilerin rengini, sessizlerin biçimini nasıl buluruz? /(2)

Şaire düşen, varlıkların tükenmek bilmeyen ateşinde bir derviş gibi eriyip yok olmak, sonrada artakalan küllerinden yeniden doğmaktır. Önce yanıp sonra kendi küllerinden doğamayan şairler zaman süzgecinden geçmeyi başaramazlar.

Şaire düşen görev taklitçiliği bırakıp yalnız görüneni değil görünmeyeni de sezip yaratmaktır.

Özgürlük, eşitlik, kardeşlik düşüncelerine dayanan bu yeni düzende efendilerle kölelerin konumu değiştirip yeni bir birey olarak kendi başına bir evren olduğu sonucu varmalıdır. Bayağı ile yüceyi, iyi ile kötüyü yapıtlarında canlandırmak bir özgürlük mücadelesidir.


Şair şiirinde durmadan ileriye doğru koşmalıdır. Şairin bütün duygu ve düşüncelerini bilinçsiz bir biçimde başıboş bırakarak, ermiş olması gerekir. Görmesini hissetmesini bilen için her yerde şiirsellik vardır. İyi şiir kuralların ötesinde bilinen zamanın ötesinde bir yerde saklıdır.

Şair alaycı olabilir belki ama şiddete eğilimli ve iyi niyetlere bezginlik veren bir yapıda olamaz.

Şair, önünde uzayıp giden ufukları kendi benliğinde eritebilmelidir. Şiiri hipnotik bir uyku gibi beyinlere sunabilmeli, okuyanlar düşle gerçeğin ikliminde varlığını kaybedebilmelidirler

Şair, gizemlidir. Düşüncelerle anılar sarmaş dolaştır şiirde. Şair duyuların gürültüsünü ses emici sünger gibi dizginleyerek, duyuların gürültüsüyle anlam arasında gizli bir anlaşma sağlar. Şair, şiiri töresel etkinlikten kurtarabilmelidir. Değişik biçimler, kokular arasında güzel olanı sezmekle yetinmeyip en güzeli yakalamaya çalışmalıdır. Gerçeküstü güzelliklere dokunarak insanın ruhunu tanımayı ve tanımlamayı başarabilmelidir. Şair aynı zamanda güzelliğin esinle, usla olduğu kadar uyumla da güzel bir portre oluşturduğu kanısındadır. Yaşamak için oluşturduğu değer yargılarını, baş döndürücü bir uçurumun kenarında yargılayarak, önemsiz bir nesneymiş gibi bir kenara atmasını bilmelidir.

Şair özünü bilinçaltının karanlıklarından alan şiirlerde yazabilmelidir. Sessiz harflerin biçim ve hareketlerini düzenleyebilmeli, içgüdüden gelen ritimlerle şiirler meydana getirebilmelidir. Benliğin ıssız köşelerine yönelen bakışlarıyla daha iyiyi görebilmek için içindeki yabancıyı dışa çıkarabilmelidir.

Şiiri geçmiş, şimdi ki gelecek zaman arasında med-cezir halinde olan betimsiz bir düş olarak görebilmelidir.

Seslilerin rengini, sessizlerin biçimini bulmak ve yerli yerine oturtmak, içgüdüsel uyumlarla gelecekte de anlamını yitirmeden yaşayabilecek şiirsel sözcükler bulmaya çalışmalıdır.

devam edecek

Bekir AHISKALI
Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Seslilerin rengini, sessizlerin biçimini nasıl buluruz?/(2)
bekirahiskali@hotmail.com


Bu Yazı ile İlgili Önerdiğim Yararlanılabilecek Kaynaklar

1. Stephane Mallerm Divagations
2. Marcel Raymond, Verite et Poesie (Gerçek Şiir)
3. Arthur Rimbaud Bateau Ivre (Sarhoş Gemi)
4. Tahsin Saraç Rimbaud’nun Mektupları

Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Lanetlenecek Ne Yaptık? /(1)

Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Lanetlenecek Ne Yaptık? /(1)


Şiir dilin özüdür. Bu öz dizelerde yan yana getirilerek, bağımsız sözcüklerle gizli bir mimari meydana getirilir. Şiir, saygı duyulacak kutsal bir uğraştır. Toplumun yerleşik değer yargılarının üzerinde yükselir. Şair, varlığını bir bütün olarak besleyecek kaynağı sanatın şiir denilen dalında arar.

Şiir dille düşüncenin uyumlu bir biçimde birlikteliğinden oluşan, sınırlı varlığımızdan kurtulup evrenle bütünleşmemizi sağlayan gizli bir güçtür. Işıkla gölgenin kaynaştığı, diyanizyak taşkınlığın kapalıda olsa hissedildiği imgelerle dolu bir kaynaktır.


Doğum/ölüm gibi çok konuşulan ama iki az bilinen arasında, duvar saatinin sarkacı gibi bir o yana bir bu yana sallanıp duran insanı, bilinçaltında yatan gizleriyle alışılmadık bir biçimde yansıtan, sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle işlenmesine önem veren insandır şair.

Bir öncünün arkasına sığınıp onun gölgesinde yaşam sürmek şaire göre bir yaşam tarzı değildir. Kendi tarzını, kendi üslubunu oluşturur. Benliğin derinliklerine inip ölümlü insanın ölümsüz yanlarını aralayarak yaşama haz kaynağı bulmak ve sunmak ister

Her şair onu tanıtacak öncü yazarlara ve şairlere gereksinim duyar.

Sessizlik içinde düşünen, düşündükçe var olan, var oldukça üreten bir kafadır o. Sonsuzluğu aramak gündelik yaşamdan uzaklaşmak başlıca isteğidir. Yaşadığı dünyayı sözcükler evreni haline getirerek daha bir yaşanılası kılmak ister.

Şair, konuşmadan önce düşünür. Hayatta neyi taparcasına istemiş ve sevmişse evvelinde düşünmüş, ahirinde sevmek eylemini gerçekleştirmiştir.

Güzelliklerle doludur bir sanatçının yalnızlığı. Yeter ki yeni eserleri muştulasın. İnsanın kendi benliğiyle baş başa olduğu anlar, ortay konulacak bir eserden yoksun geçmişse, işte o zaman cenneti cehenneme dönüştürüyor demektir.. Bunalır, kısır bir çölde hisseder kendini. Özgürlüğe sarhoş kuşlar gibi kanat açıp mavi göğün derinliklerinde sonsuz haz içinde eriyip tükenmek ister. Şairin düşlediği şiirsel yetkinliğin bir simgesidir mavi gök. Evrenin alaycı bakışlarını üzerinde hissetmeden, onların ağırlığında ezilmeksizin güzelliklere kürek çeker.. Mutlak güzelliğin arayışı içinde bitmek bilmeyen yolculuğunu sürdürür. Alıp başımı gitme, bilinmeyenin sınırlarında dolaşma arzum hiç eksik olmaz. Şiir denilen o gizemli kaynağa varabilmek için, geriye bakmadan hep ilerlemek, her gün yeniden doğmak, benliğiyle yaptığı iç çatışmalardan başarı kazanarak çıkmak ister. Bunun için düşler şaire, ikinci bir yaşam olanağı sunarlar.

Düşle estetiğin güzel bir biçimde birbiriyle kaynaşması, şairin, dili sözcükler haline getirerek saf güzelliği sunmak zorunluluğunu ortay çıkarır.

Şiiri, düşünceler, duygular kadar sözcüklerle yazar. Şiiri, esin kadar usunda meyvesi kabul eder. Maddenin mutlak güzelliği saklayan bir yapıya olması dolayısıyla, nesnelerin ifade ettiği somut anlamı aşarak düşünsel yalnızlığa bürünüp bir tür söz simyacılığı yapmak durumundadır. Şiir alışılmış anlamların dışında kullanılan sözcüklerden meydana gelir. Şairde sözcükleri bir nota gibi kullanarak ölüsüz bir senfoni oluşturma isteği vardır.

Hayat her an suyu buz tutmuş göller gibidir. Buzu kırıp yaşam dolu suyu avuçlarında hissetmek insanın kişisel yeteneğiyle ilgilidir.
Yaşadığımız dünyada her şey bir analojiden ibaret sayabiliriz.. O coşkunluğu yakalayıp şiirde kapalılığı sağlamak gerekir. Şair anlaşılmaya çalışmayarak, şiirin var oluş sırlarını çözmeyi okuyucuya bırakmalıdır..

Şair, insan zekasına özgü bütün etkinlikleri birer birer gözler önüne serer, Siyahla beyazı kullanarak resimler yapar. Bu resmin içinde her türlü bilimi karar..
Teoloji, fizyoloji, matematik, kimya. Bunların hepsi şiirde vardır.

Şair şiiri özveri gerektiren bir çalışma olarak görür. Sanatın sırrını sözcükler arası ilişkilerde bulur. Aklın bir sersi olan şiirin kendinden başka bir amacı yoktur. Kendinde başlayıp kendinde biter.

Şair, her şiirinde yeni bir dünyanın kurucusu durumundadır. Sözcüklerinde bir canlılığı vardır. Zaman zaman onları geleneksel dilbilgisinin sınırları içinde kalmaktan kurtarıp kalıplaşmış anlamların dışında anlamlar yüklemeli ve okuyucunun zekasına sunmalıdır.

Sözcüklerin arasında yükselen gizli bir senfoni vardır. Şaire düşen havada uçuşan bu sözcükler arasındaki sesleri yakalamak usumuzla birleştirerek sanatta ki evrenselliği yakalamaktır. Şair, bir senfoni dinler gibi kendini şiirin akışına bırakarak maddesellikten sıyrılıp okuyucuya sonsuz hazlar içinde başka kapılar aralar

…/

devam edecek

Bekir AHISKALI
Biz Şairler Lanetli Bir Millet miyiz? Lanetlenecek Ne Yaptık? /(1)
bekirahiskali@hotmail.com

Şairin Gülümsemesi

Şairin Gülümsemesi

Şair yıllardır Can üzerine mutluluk üzerine şiirler yazıyordu. Bir gün içimdeki kız dediği o hayali portreyi karşısında göreceğini ümit ediyordu. Her şiir portrenin eksik kalan bir yanını tamamlıyordu ama sevgilisi olan hanımefendi şairin mutluluk şiirleri yazmasından sıkılmıştı artık.

Şair her yeni şiiri vücuda getirdiğinde hanımefendinin kuşkulu bakışları, imalı sözcükleriyle karşılaşıyor ama konuşmalarının kavgaya dönüşmesini engellemek için büyük bir soğukkanlılık içinde sabrediyor ve geçiştiriyordu. Şair geleceğini birlikte planladığı sevgilisinin her şiirinin satırları arasında suç ve ihanet unsuru ararcasına
bir şeyler arayıp bir takım sözcükler kurmasından sıkılmış olmalı ki-hanımefendiyi fazla üzmemek için- onun kuşkularını gidermeye karar verdi.

İlk önce şiirlerinden Can portresini çıkardı. Sonra mutluluk, sevinç sözcüklerini içeren cümleler kurmamaya başladı. Hanımefendinin yüzü gülüyordu ama şair karşısında duran sevgilisinin kendi içinde düşen silüetinin yine o silüetin sahibi tarafından katledilmesine tahammülü kalmamıştı. İçinde kaybolan gölge ile birlikte şairin o kendinden emin duruşu da kaybolmaya başlamıştı. İçindeki silüet silindikçe yüreğinde oluşan kocaman boşluğun başka anlamsız şeylerle doldurulmasına gönlü razı olmayacaktı. Karşısında varolduğunu düşünen sevgili halinden memnun olsa da şair yüreğinden silinen silüetle birlikte sevgilisinin kendi ruhundan uzaklaştığını anlaması zor olmadı. Önce saçları ağarmaya sonra strese, sıkıntıya ve huzursuzluğa bağlı olarak saç ve sakalları dökülmeye başlamıştı.

Günler günleri kovalıyor bedenen yakın ama ruhen uzak olan bu iki sevgili arasında yapaylaşmaya başlayan bir ilişki idame devam ettirmeye çalışıyordu.

Hanımefendi ne yaptığının farkına varmışçasına “Şaire bu kötülüğü nasıl yaptım” diye mırıldanarak şairin yanına koştu. İçerisinde Can’ın, mutluluğun, geleceğe ümit beslemenin vurgulandığı şiirlerinin daha güzel ve hoş olduğunu” anlatmaya çalışarak şairden bu tür şiirler yazması konusunda söz aldı.

“Belikli beni hayata döndürmeye çalışıyorsun. Oysa içimdeki Can ı öldürende yaşatanda sensin. Şiir sabaha hazır olur” diyerek önce hanımefendinin yüzüne baktı, sonra son bir kez gülümseyerek odasına çekildi.

Şairin ışığı sabaha kadar sönmedi. Hanımefendi ise yıllar sonra hayatı yeniden paylaşan, karşısında gülümseyen insanı görecek olmanın heyecanı içerisinde gece boyunca uyanıp durdu. Hava aydınlanınca şairin kapısını aralayıp içeriye girdi. Şair ilk tanıştıkları gün ki gibi gülümsüyordu. Belli ki şiiri tamamlamıştı. Masanın üzerinde duran şiiri heyecanla eline aldığında ellerinin titremeye başlamasına engel olamıyordu. Okumaya başladı.

İçerimde Öldürülen Sevgiliye

Bekle beni yabangülüm
Bir gün elbet geleceğim
Yeter ki sen mutlu ol
Kollarında öleceğim
Yüzümde bir tebessüm
Ak saçlarım başımda
Ümidini kaybetme
Hayat var gözyaşımda
Artık hep güleceğim
Gülerek öleceğim
Kararım ani oldu
Yanına geleceğim

Şiirde Can, mutluluk ve ümit motifleri işlenmişti. Hanımefendi şaire dönerek “çok güzel olmuş” dedi. Şair hiç kıpırdamadan gülümsüyordu. Yüzüne dokunduğunda soğukluğu hissetti. Nabzını yokladı nabzı atmıyordu. Elinde düşen şiir yere inmek istemiyormuşçasına havada uçuyordu. Epey bir an sonra yere düşen yaprağın arka sayfasındaki yazıyı fark etti. Bu bir nasihatti. Şairin ölümünde yaşamı gibi olduğunu anlatıyordu.

“Bir insanın duygularına müdahale ederek köreltmeye çalışırsanız anlamsızda olsa hayatını idame ettirebilir fakat kendi ellerinizle öldürdüğünüz o duyguları geriye vermeye çalışırsanız gönül bunu kabul etmeyecektir. Ben bunu yapamamıştım içimdeki seni göz göre göre şiirlerimden çıkarıp katletmene razı olmayarak kendime kıyamamıştım. Ama sen katlettiğin seni geri vermeye çalışarak bunu yapmış oldun. Şimdi ben içimdeki seni katletmediğim için çok mutluyum ve hep güleceğim”


Bekir K. AHISKALI
Dört Mevsim Sevmek isimli eserimden
28.02.2001