Şairin Gülümsemesi

Şairin Gülümsemesi

Şair yıllardır Can üzerine mutluluk üzerine şiirler yazıyordu. Bir gün içimdeki kız dediği o hayali portreyi karşısında göreceğini ümit ediyordu. Her şiir portrenin eksik kalan bir yanını tamamlıyordu ama sevgilisi olan hanımefendi şairin mutluluk şiirleri yazmasından sıkılmıştı artık.

Şair her yeni şiiri vücuda getirdiğinde hanımefendinin kuşkulu bakışları, imalı sözcükleriyle karşılaşıyor ama konuşmalarının kavgaya dönüşmesini engellemek için büyük bir soğukkanlılık içinde sabrediyor ve geçiştiriyordu. Şair geleceğini birlikte planladığı sevgilisinin her şiirinin satırları arasında suç ve ihanet unsuru ararcasına
bir şeyler arayıp bir takım sözcükler kurmasından sıkılmış olmalı ki-hanımefendiyi fazla üzmemek için- onun kuşkularını gidermeye karar verdi.

İlk önce şiirlerinden Can portresini çıkardı. Sonra mutluluk, sevinç sözcüklerini içeren cümleler kurmamaya başladı. Hanımefendinin yüzü gülüyordu ama şair karşısında duran sevgilisinin kendi içinde düşen silüetinin yine o silüetin sahibi tarafından katledilmesine tahammülü kalmamıştı. İçinde kaybolan gölge ile birlikte şairin o kendinden emin duruşu da kaybolmaya başlamıştı. İçindeki silüet silindikçe yüreğinde oluşan kocaman boşluğun başka anlamsız şeylerle doldurulmasına gönlü razı olmayacaktı. Karşısında varolduğunu düşünen sevgili halinden memnun olsa da şair yüreğinden silinen silüetle birlikte sevgilisinin kendi ruhundan uzaklaştığını anlaması zor olmadı. Önce saçları ağarmaya sonra strese, sıkıntıya ve huzursuzluğa bağlı olarak saç ve sakalları dökülmeye başlamıştı.

Günler günleri kovalıyor bedenen yakın ama ruhen uzak olan bu iki sevgili arasında yapaylaşmaya başlayan bir ilişki idame devam ettirmeye çalışıyordu.

Hanımefendi ne yaptığının farkına varmışçasına “Şaire bu kötülüğü nasıl yaptım” diye mırıldanarak şairin yanına koştu. İçerisinde Can’ın, mutluluğun, geleceğe ümit beslemenin vurgulandığı şiirlerinin daha güzel ve hoş olduğunu” anlatmaya çalışarak şairden bu tür şiirler yazması konusunda söz aldı.

“Belikli beni hayata döndürmeye çalışıyorsun. Oysa içimdeki Can ı öldürende yaşatanda sensin. Şiir sabaha hazır olur” diyerek önce hanımefendinin yüzüne baktı, sonra son bir kez gülümseyerek odasına çekildi.

Şairin ışığı sabaha kadar sönmedi. Hanımefendi ise yıllar sonra hayatı yeniden paylaşan, karşısında gülümseyen insanı görecek olmanın heyecanı içerisinde gece boyunca uyanıp durdu. Hava aydınlanınca şairin kapısını aralayıp içeriye girdi. Şair ilk tanıştıkları gün ki gibi gülümsüyordu. Belli ki şiiri tamamlamıştı. Masanın üzerinde duran şiiri heyecanla eline aldığında ellerinin titremeye başlamasına engel olamıyordu. Okumaya başladı.

İçerimde Öldürülen Sevgiliye

Bekle beni yabangülüm
Bir gün elbet geleceğim
Yeter ki sen mutlu ol
Kollarında öleceğim
Yüzümde bir tebessüm
Ak saçlarım başımda
Ümidini kaybetme
Hayat var gözyaşımda
Artık hep güleceğim
Gülerek öleceğim
Kararım ani oldu
Yanına geleceğim

Şiirde Can, mutluluk ve ümit motifleri işlenmişti. Hanımefendi şaire dönerek “çok güzel olmuş” dedi. Şair hiç kıpırdamadan gülümsüyordu. Yüzüne dokunduğunda soğukluğu hissetti. Nabzını yokladı nabzı atmıyordu. Elinde düşen şiir yere inmek istemiyormuşçasına havada uçuyordu. Epey bir an sonra yere düşen yaprağın arka sayfasındaki yazıyı fark etti. Bu bir nasihatti. Şairin ölümünde yaşamı gibi olduğunu anlatıyordu.

“Bir insanın duygularına müdahale ederek köreltmeye çalışırsanız anlamsızda olsa hayatını idame ettirebilir fakat kendi ellerinizle öldürdüğünüz o duyguları geriye vermeye çalışırsanız gönül bunu kabul etmeyecektir. Ben bunu yapamamıştım içimdeki seni göz göre göre şiirlerimden çıkarıp katletmene razı olmayarak kendime kıyamamıştım. Ama sen katlettiğin seni geri vermeye çalışarak bunu yapmış oldun. Şimdi ben içimdeki seni katletmediğim için çok mutluyum ve hep güleceğim”


Bekir K. AHISKALI
Dört Mevsim Sevmek isimli eserimden
28.02.2001