Hâlâ Ne/Yi..m olduğunu sorma bana

Hâlâ Ne/Yi..m olduğunu sorma bana *

Günlük yaşamı sırtından vuran
…huysuz bir hançer gibi
Kurallaşmış aptallıklarımız var
Bedenlerimizi gizledikçe
Ruhlarımızı daha çok ortaya döken
Bol sarhoşlu,
…kokulu karanlıklara teslim oluyoruz
Sesini duymasam da
…yokluğunu duyuyorum ya
Eski kokuları yeni kokularla karıştırıp
Sevdasal cesaretler geliştirmeli…
Unutma
Sen bedenini giyinmişsin
Ben kalbime ruhunun resmini çizmişim
Otuz yıldır ikimizde aynı kızı taşıyoruz
Bedenlerimizin nerede olduğunun ne önemi var
Bak ruhun kalbimde çırılçıplak dolaşıyor

Aynanın karşısına dikiliyor
Kendine kaş çatıp,
… yumruk sıkıyorsun
Sevdayla barışmak
Bir türlü aklına gelmiyor
Sadece senin sevdan değil ki
Her sevda kerpiç evler gibidir
Geçmişinde biraz çamur olur
Kendine diklendiğin her an
Kahrın daha bir kemirgen
Hüznün daha bir doğurgan oluyor

Oysa; ben seni,
Sayfalarının içinden mutlu öyküler geçen
öykü defteri gibi…
Dudaklarında,
Kalbimi sevdaya hamile bırakmaya hazır sözcükler
Üzerinde aynalara benim için düşmeye hazır gelinliğin
Başın göğsümde,
Kulakların nabzımı sayıyor
Rüzgar kapıları çarpıyor
Tırmandığım hiçbir zirve bu kadar akışkan değil
Merdivenler
…ayaklarımın altından akıp gidiyor
Ben soluklarını en yüksek perdeden duyuyorum
Gözlerin geçmişe ağlamaktan vazgeçmiş
Şimdiyi yakalamak üzereler diye düşlüyorum



Mendillere sarıp sarıp gizlediğimiz
Eski göz yaşlarımızı ,
Perdeleri titreten hıçkırıklarımızı
Ait oldukları zamana gömelim
…sessizliğimizi emiyorlar
Gülüşümüzü çerçevelere asmaya çalışma
Sen kabına sığmaz olunca
Bana koş!..
Havayla işbirliğine gir
Kokunu yay
Ben kokunla göz göze geleyim
İnsan buğusuyla cennetler kurmayı öğret bana
Bilek damarlarımızda tepinip duran
…yaşama gücümüzü ortaya çıkaralım


Konuşalım
Sessizlikler geçmişimizi çoğaltmasın
Hatıralarımızdan kopalım birden
Mırıltıları senfoni niyetine dinleyelim
Önce gözleri buluşuyor ya insanların
Bizde öyle olmasın işte
Gözlerin… saçların… dudakların
Neyin varsa hepsini al gel
Aşk…sevgi… ilgi… hiçbirini söyleme
Merak etme bizde her dilden sözcüklerin evi olacak
Nasıl olsa herkes aynı duyguları taşımaya başlayınca
Bu birlikteliğe bir ad verilecek



Yanı başımda duran sana
Bu kadar geç seslenişimi anlamaya çalışıyorum
Neden mi bu kadar geciktim?
Ruhunu içime geçirdiğim kız ile birlikte
Kabıma sığamaz olunca sana taştım

Hâlâ Ne/Yi..m olduğunu sorma bana
Sen gözlerimin en güzel ibadetisin


Bekir K. Ahıskalı
Haziran 1 2008
Sobelenmemiş Fısıltılar-25 



Nedensiz Yitiğim

Kiraz Çiçekleri


Kiraz Çiçekleri (Kiraz çiçeğim ! Yokluğun bir fukaranın açlıkla imtihanı sanki)



Önce gündüzden getirdiğin sıcaklık
Sonra alıştığın sesler terk eder seni
Yıldızlar sadece uzaktan el sallarlar
Soluklar boğazında kör düğüm olur
Yutmak istersin ama yutamazsın
Koyu kara geceleri bitirmek zordur
Baykuş seslerine sığınamazsın…

Yeter felek, başka ağlatma
Yâr uğruna nemliyim işte…


Karanlık uzun nehirler gibi
Ne geldiği yeri bilirsin
Ne de gideceği yeri belli
Hayatla olan göbek bağını
Paslı makasıyla yeniden keser
Gözlerinde biriktirdiğin güzellik
Dizlerinden dökülüp gider
Başından sisleri dağıtmak zordur
Dermansız dertlere sarılamazsın…

Yeter felek, başka çağlatma
Yar uğruna deliyim işte


Kim çaktı bağrıma bu kıvılcımı
Unutmuştum sevmek tatlı mıydı acı mı
Ben bir aşktan bulmuşsam ilacımı
Sinemde hapis ederim göz yaşlarımı
Suyu neyleyim artık içimde sen varsan
Sevdan bağrımda pınar oldu, alnımda ter
Yeter ki ela gözlerinden bir bakış gönder
Güzel bir bakışı yakalamak zordur
Anlamsız bakışlara tutunamazsın…

Yeter felek, başka yandırma
Yar yoluna harlıyım işte


Dağlar duysun istiyorum, duysun taşlar
Böcekler bilsin, bilsin göçen eden kuşlar
Masumca duruşlar, hem işlenen suçlar
Başaklar eğilsin, toprağa fısıldasın
Denizler sevdamızı yelden öğrensin
Ela gözlüm
Sevmeyen bu hissi nereden bilsin
Koca sevdayı saklayamazsın…

Yeter felek, başka haykırtma
Yar yoluna tınılıyım işte…


Kiraz çiçeğim! Yokluğun…
Bir fukaranın açlıkla imtihanı sanki
Ya küçük sular gibi kalıyorum
Bir düzlüğün en çıkılası yerinde
Ya çok kurak topraklar gibi
Yağmur mevsiminde su dileniyorum
Pınar başında susuz kalmışım
Sen /de içmeden duramazsın

Yeter felek, başka söyletme
Ne/Yi’m kaldı bilmediğin
Yar yoluna gamlıyım işte
Bir güzelin kuluyum işte



Bekir K. Ahıskalı
Mayıs 29 2008
Sobelenmemiş Fısıltılar-24

Bir Sultana Aşk Mektuplar-2

Bir Sultana Aşk Mektuplar-2


(Bilinmeyen Bir Aşkın Delisi’nden)



Ben seni koklamaya geç kalmışken

Bir baharı muştulayan narin bedenin

Yangını körükleyen kokunla sen

Ben, Seni sevmeden önce Karanfil

Sen kendini sevdirdin… aşık ettin

Güzelliğin ve kokunla aklımı çeldin

Bir sabrın vardı ki kar’ın altında

Bir tavır saklıydı ki dudağında

Öyle açmış ki renkleri solmayası

Mis kokuyor… koktukça koklanası

Yalnız baharı ve yazı sevmiyorum

Saklıyor diye seni, kışı kucaklıyorum



Altı ay acı çeker, sabreder karanfil

O kadar süre sevilip koklanmak için

Bilir ki kolay değildir sevilebilmek

Güzellik, renk, koku da beğenilmek

Bir bahar başını çıkarmasa topraktan

Adı kalır.. kurtulamaz unutulmaktan

Şimdi el sallar bana uzaktan uzağa

Ben bürünmüşken dökülüp sararmağa

Ben seni koklamaya geç kalmışken

Ben,Seni sevmeden önce Karanfil

Sen kendini sevdirdin… aşık ettin



Bekir K Ahıskalı



Bir Sultana Aşk Mektuplar-2-SEN BENİ SEVMEDEN ÖNCE KARANFİL

02 Eylül 2005

Bir Sultana Aşk Mektuplar-1

Bir Sultana Aşk Mektuplar-1


(Bilinmeyen Bir Aşkın Delisi’nden)



Karanlık çarşaf, çarşaf serilirken gecenin üzerine.

Sen, Bana gelirdin geceyi bölerek kirpiklerinle

Bir yarasa, sevinç kanatları çırpardı karanlıkta

Umursamadan yapraklar, varlığını mevsimlerin

Kokular salarken en ücra köşesine karanlıkların

Taşıyamazken bacakların düğümler çözülürken

Kendi elinle açıp gündüzden çözdüğün düğmeni

Sen, Bana gelirdin gündüzlere inat serinliğinle



Yarasalar karanlıkta aşklarından çığlıklar atarken

Ulurken çakallar, sinsice yürürken leş kokularına

Ceylanlar, canları pahasına koşarken sulaklara

Bilmem ki Sen’i salan neydi şehrin sokaklarına

Bir ışık yansırdı odamın penceresinden içeriye

Güzelliğini; görüp, gösteremeyecekler diyerek

Aynalar tam kalbinden vurulurdu utançlarından

Anlardım ki Sen, yine yollardasın hayallerinle

Sen, Bana gelirdin geceyi aydınlatan güzelliğinle



Sarmalardın, okyanuslar kadar derin bakışlarınla

Bir an boğulacağımı zannederdin gözlerinde

Kirpiklerin yetişirdi imdadıma ve salardı beni

Yüzünün al, al yamaçlarından aşağıya doğru

Karanlığı; gergef, gergef dokurdun ruhuma

Yapraklar, seher vakti çiğ tanelerini beklerken

Çatlayan dudaklardan tenime fışkırırdı alevler

Ben içtikçe içer, serinlerdim dudaklarından

Kaybolurdu baykuşlar, hepten susardı çakallar

Sen, Bana gelirdin karanlığı bastıran çığlığınla





Bekir K Ahıskalı



Bir Sultana Aşk Mektuplar-1-SEN BANA GELİRDİN GECEYİ BÖLEREK

Züleyha

Züleyha








Züleyha en asîl ve en güzel kadınıydı çölün

Güldüğünü görenler, aşık olurlardı

Görenler, unuturdu susuzluğunu

Esmer teni, beline dökülen saçları vardı

Derin bakışı alır götürürdü insanı

Akıcı konuşur, doyulmazdı sohbetine

Züleyha en asîl ve en güzel kadınıydı çölün



Her çıkışında Nil kenarına

Baka kalırdı nehrin kenarında olanlar

Her kadın, O’nun kadar güzel olmayı,

O’nun kadar soylu olmayı dilerdi.

O’nu gören erkekler unuturlardı yaptıkları işleri

Her doğan kıza; ‘’Züleyha kadar güzel ol’’ derlerdi.

Bir ülkeye hükmeden eşi, bir halkı yöneten zekası vardı

Züleyha en asîl ve en güzel kadınıydı çölün



Sonra bir yetim geldi Mısır’a

İlk geldiğinde dudak büktüler kibirli bedeviler

Ben büyüteceğim dedi Züleyha

Yusuf büyüdü, Züleyha güzelleşti

Derken Sultanları dize getiren aşk çalıverdi kapısını…

Yıllarca sakladı Züleyha, dumanı saklanmaz oluncaya dek

Bir gün dayanamayıp, sırrını anlattı cariyelerine

Gülüştüler hep bir ağızdan…

Züleyha en asîl ve en güzel kadınıydı çölün



Yusuf içeri girdi gülümseyerek kapıdan

Mutfak ta kesilmemiş el kalmamıştı hayranlıktan

Züleyha’nın kapısını çalan aşk, sırrını âyân etmişti ama

Züleyha ile yetmiş cariye vardı şimdi, Yusuf’a aşık olan…

O saraya girdiği gün, Züleyha’nın kalbi gitmişti saraylardan

Yusuf’ta Sultan alameti, Züleyha da aşkın sefaleti başladı.

Züleyha en asîl ve en güzel kadınıydı çölün

Bedevi kızlarının en cilvelisi

Züleyha; bilinmeyen bir aşkın delisi



Bekir K Ahıskalı



Bir Güzelin Beklediği-1



2004

Üç Esaslı Kadın

Üç Esaslı Kadın








Üç esaslı kadın olmalı erkeğin hayatında

Bir ana, biri bacı, bir diğeri sertacı

Biri varlık sebebi

Biri geleni bilmek için ellere gideni olan

Biri ellerden gelen gideni bilmek için

Biri seni doğurmalı biri sana doğurmalı



Bekir K Ahıskalı



2004 Acı Kokar Karanlıklar

Tut Ellerimi

Tut Ellerimi


Geleceğimdi yastığımın altına koyduğum

Ümitlerim beklediğim mutluluğumdu benim

İlk gördüğüm an esirin oldu gözlerim

Tokalaştığım elimi koyuyorum başımın altına

Kabusta olsalar bana aitti bütün rüyalarım

Çığlıklarla uyansam da benimdi uykularım

Kırılsalar da benimle yaşardı ümitlerim

Sınırsız hayallerimle benimdi kara geceler

...ve ben sabahı beklerdim çaresiz ve yanık

yağmuru bekleyen çöller misali



Geceler cellat olmuş mahpus gönlüme

Sabahlar hançer gibi saplanır yüreğime

Gözyaşlarım tekrar, tekrar yıkar bedenimi

..ve sen sevgili bir bedel oldun cahil ömrüme

..ve ben bir bedel olarak veriyorum ömrümü

o okyanuslar kadar derin mi derin gözlerine

Bir ay gibi doğ gecelerime, karanlığa inatla

ve ben sabahı bekleyeyim senin yokluğun da

Nemli ve bitkin gecelerimi sana bırakayım

Bir yokluğa fırlatıp atayım hayallerimi

Benimle gelsin bütün gerçekler ve sen

Sakın ağlama hadi sil gözlerini

Cesaretin varsa tut ellerimi bırakma



Bekir K Ahıskalı



Acı Kokar Karanlıklar

Son çaresizliğimizi buydu diyerek

Son çaresizliğimizi buydu diyerek




Sen; başka bir şehirde kırık bir dala tutunmaya çalışıyorsun

Ben; başka bir şehirde sağlam bir dalı kırmaya çalışıyorum

Sensizliğimden sebep düşlerimdeki kanamalarım

Senin haberin olmadan sığındığım gölgenin bir diyeti olmalı diyorum.

Hani... sen bilemesen ve ben bu canı sana versem diyorum.

Son çaresizliğimizi buydu diyerek



Sen: sıkıca tutunsan şehrin eteklerine.

Hani... öyle bir tutunsan ki tırnakların yaksa şehrin canını

Bir gün kırılırda tutunduğun dallar bana gelirsen eğer diyorum

...SON ÇARESİZLİĞİMİZ BU İDİ DİYEREK



Ben tutunduğum sağlam dalları koparayım.

Hani... öyle bir koparayım ki tüm şehrin kollarını kırarcasına

Bir gün ayakta kalırsam....

...yıkılmazsa, rüzgar hakkımdan gelemezse

ve günün birinde sana kavuşursam diyorum

Son çaresizliğimizi buydu diyerek



Bu har mevsiminde tutuşmuşken dallarımız.

Hani... yeni açmışken yanağında gamzelerin,

...kızarmaya başlamışken dudakların

Saçlarından aşağıya salınmışken tebessümlerin.

Kimin için verdiğimizi bilmediğimiz bu savaşta,

kimin için kazanmamız gerektiğini öğrensek diyorum

Son çaresizliğimizi buydu diyerek



Sana; hala diyemedim savaşlarım senden sebep diye

Bir gün dersem terkeder mi şehrin sokakları beni diyorum

Son çaresizliğimizi buydu diyerek



Seviyorum bilmiyor (sun) şehir

Biliyorum ama seviyorum seni

Son çaresizliğimizi buydu diyerek





Bekir K Ahıskalı

03 Aralık 2005

Şehir Yazıları-21

Sen ki…

Şehir Yazıları - 20






Sen ki…

Yokluğunda taşlara vurduğum bu başımı

Varlığın da koymaya kıyamadığım yastığımdın

Zemheri gecelerimde üzerime alamadığım örtüm

Yinede ısınmaya çalıştığım tek sıcak olan şeydin.



Sen ki…

Karanlık gecelerimin dolunayı olurdun gözlerinle

Varlığında unuturdum hanemdeki baykuş seslerini

Sesin bir baştan diğer başa şehri kaplıyor sanırdım

Kendime nöbet yazardım başucunda beklemek için

İsterdim ki sabaha kadar bölünmesin uykuların

Ben seni seyretmekten bıkmazdım nöbetlerde

Sense gece kaç sineği kovaladığımdan habersiz



Şimdi senin yokluğunda bu şehirde

Kendime yazdığım nöbetlerin tadı kalmadı artık

Ne de hatıran için kovalayacağım sivrisineklerin

Geceler yırtık çarşaf gibi artık… kirli mi kirli…

Baykuşlar bile adil değil hanelere konarken



Gel gör ki garibanın ocağı sönüyor tüterken

Zalimin dumanı tüter oldu ocağı bile yokken



Bekir K Ahıskalı



Şehir Yazıları - 20



30.11.2005

Ellerimde bir demet menekşemsin

Ellerimde bir demet menekşemsin




Ellerimde bir demet menekşemsin

Toprağa ekenin, sulayanın başka...

Deren'in, sunanın, koklayanın başka...



Ellerimde,bir demet menekşemsin

Ben ise hayallerimde sabahı bekliyorum

Çok uzaklardan narin biri el sallayacak diye

Başka şehirden bana doğru bakacak diye

Belki gülecek belki görmeyecek

Belkide eli saçlarına gidecek

Ben ise el sallıyor anlayacağım...



Deli değilim sadece sevdalıyım

Sen gözlerini ovalasan orada

Bana dokundun sanıyorum

Sen dokundukça gözlerine

Ben sana sevdalanıyorum

Başka bir şehirden

Bir solukta içime çekiyorum seni



Bekir K Ahıskalı

29.11.2005

(Şehir Yazıları-19)

Kaç gecemi yıprattım gülüşlerinde

Kaç gecemi yıprattım gülüşlerinde






Gündüzleri yakan güneşe inatla

Kaç gecemi yıprattım gülüşlerinde

Sevilesi tebessümlerine takılıp

Sürüklenerek saçlarının seraplarında

Kaçıncı mevsimdir ömrümde bilmeden

Sahil şehri edasında göz kapakların,

Şuh kahkahaların, cilveli hallerin,

Dokunulsa yakacak buselerinle

Hayallerimle kaneviçe hallerine takılıp

Kehkaşanlardan bakışını toplarken

Aşkından geceye düşmüş meczup gibi

Kaç ay ışığına geçti üzerimden

Sen kıvranırken düş’süz uykularında

Gömüp bütün arzularımı bakışlarına

Her gün sana tutulan bendeniz ile

Güneş gibi senede bir tutulan sen

Yakalamak için o ender tutuluşunu

Dudaklarıma yağsın diye öpüşlerin

Kaç doluya karşı koydum bilmeden

Dönüşünü karşılamak için hayata

Kaç gecemi yıprattım gülüşlerinde



Bekir K Ahıskalı

20.11.2005

Şehir Yazıları-18

Çıkarsan kavuğundan bahara açacaksın

Çıkarsan kavuğundan bahara açacaksın




Şehir Yazıları-17



Bir sonraki sınıfa geçince hayat mektebinde

Eski kitap aralarında mı kaldı onca anılar?

Sevgiye ve aşka dair en iyi yapabileceğin şey

Bu kirli şehrin yamalı sokaklarında her gün

Kaçaklığın, kaçmaklığın binlercesi yaşanırken

Yürek hoplatıp kaçmaktan zevk almak,

Aşk denen ışıltıyı görüpce topuklamak mı ?

Bilmez misin gülüm her zaman koşmak değil

Mevziyi terk etmemek ölürcesine, öldürürcesine

Bazen yerinde kalabilmek maharet ister.

Hayatına bir kaç aşk sığdıranlar da hatalıdir

Hayatına hiç bir aşk sığdırmayanlar kadar

Şehir bu gülüm imansız mı imansız hepten

Ne çok yaşayana tahammül eder

Nede yaşamayana merhameti olur

Ya senin çıkmanı bekler ininden dışarıya

Ya da yıkar koca koca dertleri üzerine...

Çıkarsan kavuğundan bahara açacaksın

Çıkmazsan yaşadığını sanarak kaybolacaksın





Bekir K Ahıskalı

11.11.2005

Şehir Yazıları-17

Gülüme can ol, canıma gül

Gülüme can ol, canıma gül




Şehir Yazıları-16



Tebessümlerim, bakışlarınla bir göçmen hayatı yaşıyor

Yağmalanıyorum sanki gamzelerinde yangın yeri gibi

Her seferinda hain muamelesine tabi tutuluyor utangaç bakışlarım

Kimsesizlerin yaşadığı bir bina aralığı sıcaklığında iken tüm insanlar

Üzerime örtülen bir battaniye yumuşaklığında soluklarınla

Yarına taşıyorum dünden getirdiklerimle birlikte herşeyimi

Herşeyim dediysem dünyalara değişmeyeceğim

hayallerimdeki sen varsın birde yanına yamadığım ben

Hani annesi olmayan bir çocuğun yaması nasıl olursa öyle işte..

Ben varım bu şehrin yamalı sokakların da yamalı hayallerim,

yamalı düşlerim ve yamalı dünyamla...



Bir yamalı dünya bende yok gülüm.

Senin, içindeki dertlerini sansürleyen o gamzelerinde yamalı..

Yamalı yalan bir dünyaları var insanların. Biblo aşklarıyla kurdukları,

yalanlarına kendilerinin bile inandıkları.



Bilmezmisin bibloların dünyasında bakışlarda, yakışlarda, yakarışlarda

sessizdir.Dünyama gel ölümlülerin dünyasına. Ölmeden yaşamak zorunda

oldukları aşkı yaşama derdinde olanların dünyasına gel



Gülüme can ol, canıma gül



Bekir K Ahıskalı

14.11.2005



Şehir Yazıları-16

Emanet sözcüklerle söyleme beni sevdiğini.

Emanet sözcüklerle söyleme beni sevdiğini.




Şehir Yazıları-15



Emanet sözcüklerle söyleme beni sevdiğini.

Bırak o zaman bilmeyeyim sevildiğimi.

Aç iken sevgine, bir de emanet sözcüklerle kandırma beni...

Senden olan dikeni,

senden olmayan gül bahçesine tercih ederken...

Korkuyorsan eğer aydınlıktan

perdelerini ışığa kapat, gözlerini sevgiye kapattığın gibi.



Bilmez misin rüzgarla sevişmeyen gülün kokusundan

kimse haberdar olamaz.



Bırak, kokuna sancılansın burunlar, güzelliğinle yunsun tüm çirkinlikler.

Bırak, tüm şehrin dudağında

''benden bir güzel geçti, bağrımı deldi geçti''

diye bir nalan olsun.

Utansın sana söylenemeyen sözcükler çıkamasın dudak aralarından.

Çekilsin eşkiya ruhlu, korsan sevdalar tüm sokaklardan..



Yine o türküyü söylensinler kemani bir sesle, seni anlamayanlar ''Kendim ettim kendim buldum'' diye..



Bırak onlar söylesinler ama sen bana asla,

Emanet sözcüklerle beni sevdiğini söyleme.

Bırak o zaman bilmeyeyim sevildiğimi.



Bekir K Ahıskalı

11.11.2005

Şehir Yazıları-15

Aşk-ı memnu mefta'sıyım sanki.

Aşk-ı memnu mefta'sıyım sanki.




Şehir Yazıları-14



Elimde parasızlıktan geçtiğim yerlerin saksılarından çaldığım güllerim,

Kimsenin geçmediği bir sokak ortasında, dudağımda en taze buselerle

bekliyorum.



Şehrin varoşlarının aşk çığlıkları yırtıyor tül inceliğindeki

hayallerimi. Güvercinlerin bile korkarak kanat çırptığı bu iklimde,

gelebileceğinin hayaline emanet canım. Daha dünki aşk cinayetinin kanın

yıkanmamışken yağmur sularıyla, yıkılan hayaller harabesinde yerim

ayrılmıştır belki de.



Mezarını kimlerin kazacağını, kimlerin üzerini örteceğini bilemediğim bir

aşk-ı memnu mefta'sıyım san ki.



Seni uzak memleketlere savuran kasırgalar beni bu topraklar çivilemişler

san ki. En ağır kayalardan daha ağır basıyorum toprağa. Yanı başımda

kanat çırparken azrail ben hala elimde ki gülleri sunabilme derdindeyim.



Hoyrat gözler süzülüyor üzerime en dik yamaçlardan.

Bu şehir kanıma susamış, bilmiyor ki kesse sen akacaksın damarlarımdan.

Zakkum yetiştirme derdinde bu şehir, elif çekirdeği zakkum için meyveye durmaz.



Şehir geceye durmadan, elimde güllerim solmadan, ben azraile teslim olmadan gelsen diyorum





Bekir K Ahıskalı

10.11.2005

Şehir Yazıları-14

Gel kendini çıkar yüreğimden

Gel kendini çıkar yüreğimden




Şehir Yazıları-13



Gel kendini çıkar yüreğimden, at beni bu şehrin sokaklarına.

Bir kimsesizde ben olayım, kaldırım taşları arasında yapayalnız.

Sürüklesin benide yağmurlar en kuytulara

Toprağa her basıldığında, yüzümde ayak izleri kalsın

benden daha umursamazların ayaklarından.



Çiğneyip geçsinler beni,

şehrin sokaklarında kaçamak sevişenler.

Yüreğinin yamaçlarından yuvarlanıp parçalanmaktan daha kötü değildir.

Fark edilmemekten daha iyidir, farkedilip çiğneniyor olmak belki

Sök at beni kalbinin koylarından, şehrin kaldırımlarına.



İstenmediğim yüreğinde mevsimsiz yaşamaktansa

benim de ömrümde bir baharım olsun istiyorum.

Arada başıma yağmurlar yağsın, güneşler okşasın beni.

Hiç var olamamaktansa, bir günlük ömüre razıdır kelebekler.

Hadi yırtarak at ki çöpçüler süpürmek için çöp beklemekte...



Bekir K Ahıskalı

08.11.2005

Şehir Yazıları-13

Ben bu şehri seninle sevdim

Ben bu şehri seninle sevdim




Şehir Yazıları-12



Ben bu şehri seninle sevdim.

Karanlıktan korkan adamın gece düşleri gibi..

Kararınca odasındaki mum varlığından korktuğu o geceye

araladığı perdeler gibi bir umut diye.

Bir denizin debinden çıkarmak için hayallerimi.

Ayın şavkı gibi bir parıltı diye düşmüşüm düşlerimin peşine.

Aşkımı takmışım oltamın ucuna yem diye.

Ben bu denizi seninle sevdim ıslak diye saçların,

tuzlu diye teninde ılıcalaşan terin.

Mandalina kabuğu kokunla, tazeliğinle narinciye tadınla sevdim

portakal yaprağı yeşili gözlerini.



Ben bu şehri seninle sevdim,

Yıllarca konuşmadığım sokakları vardı,

güvenip de açılamadığım caddeleri,

koca, koca binaları vardı bu şehrin

sevemeyen sevilemeyen insanın kalbi misali bomboş olan,

hayata dair saklı bir sırrım yoktu duvarlarında…



Bir kaçağım, bir kaçamadığım olmamışken mevsimlerinle,

şimdilerle hayallerimde el ele yürüyorum caddelerinde,

öpücüklerin yolumu kesiyor sokak aralarında,

uçuşan saçların yol vermezken yarınlarıma…



Ben bu şehri seninle sevdim.

Karanlıktan korkan adamın gece düşleri gibi..



Bekir K Ahıskalı

07.11.2005

Şehir Yazıları-12

 

Ben seni yazıyordum şehir seni anlatıyordu

Şehir Yazıları 11








(ŞEHİR YAZILARI)

Ben seni yazıyordum şehir seni anlatıyordu



Seni yazmak istedim bu gece. Memleketimin her bir evinde ışıklar başka şeyler için yanarken, neden benim kandilim seni anlatma adına yanmasın ki dedim.



Dokundum önce ıslak ellerimle kibrite sonra defalarca çaktım kükürtlü bir yüzeye... Bir olmadı beş olmadı bıkmadım bir an elektriğe inatla ben seni mum ışığında anlatmak istedim. Öyleye sevdan karanlık gönlümü nasıl aydınlattıysa o uçsuz bucaksızlığına rağmen adını yazmak nasıl aydınlatamazdı on altı metre kare odamı. Ortalığı kükürt kokusu kaplamasına rağmen san ki sen kokuyordu gece, kibrit, kalem, kağıt...



Daha başlamadan nasıl da seni anlatmaya başlamışlardı bunlar... Ya ben her şeye senin adını veriyordum, yada her şey sen kokuyordun benim dünyamda...



Hayır, hayır yalnız odam değil... Evim sokağım şehrim sen kokmaya başlamıştı. Ben seni yazıyordum şehir seni anlatıyordu. Tek tek söküp aldım her şeyi aktardım kağıda... Hiçte zor olmadı aya baktım güzelliğini, yıldızlara baktım gözlerini,, rüzgara baktım saçlarını, güneşin batışına baktım teslim oluşunu, şafağın söküşüne baktım kararlılığını yazdım ben.



Ben seni yazdım şehir seni anlattı bana... Saçına taktığın tokalar parkları, sinelerin dağları, göz yaşların nehirleri anlattı bana...



Ben seni yazarken şehri yazdım, şehri yazarken de seni anlattım... Baktım ki ben bir günümü yazmışım bu şehir de...Ne kadar da benzermiş bu şehir sana...



Nasıl ki sen her dolduğunda sel olur akar damlalar yanaklarından. Bu şehirde her ağladığında sel olur akar sokaklarından...Sabah iyi başlardın güne, sonra akşamı zor ederdin... Derken sabahlara kadar yaşardın heyecanın ve romantizmin doruklarında.



Sabah güneş doğar bu şehirde pırıl, pırıl. Öğlene doğru kapanır hava, çakar şimşekler sel olur sokaklar, akşamı zor eder bu şehir ve sonra sabah kadar bir hilal okşar başlarımızı ve yıldızlar dans ederler gökyüzünde ve insan bakar ki kayan yıldızlar yerinde duranlardan daha fazla.



Bu şehirde aynen senin gibi... belki hayır demiyordu ama yâr’da olmuyordu...

Ben seni yazıyordum şehir seni anlatıyordu



Bekir K Ahıskalı.



Şehir Yazıları11



03-11-2002

Sevdalar Çıplak Olurlar

Sensizim ama, ylnız değilim...


Gece boyunca el değmemiş sevdanı,

Gecelik bile giydirmeden koynumda yatırıyorum...



İliğe ihtiyaç duymadan, bedene bürünmeden

Uzak diyar ışıltıları, yakın yangınlarıyla

Her sevda bir yürekte yarı açık hapis yaşarlar



Günahsız halleriyle sevdalar çıplak olurlar

Gecelik bile giymeden bir yürekte kıvrılırlar



Bekir Kale Ahıskalı



10 Haziran-2006

Ayağa Kak Ey Aşk/Kapına Geldim

Bir Yüreğe Süzülebilmek

Bir Yüreğe Süzülebilmek




Bir yürekten içeriye süzülebilmeye

Ne bilek mani olabilir, ne de tetik

Ancak başka yürek engelleyebilir



Mutluluk, sunabildiklerimizde değil

Hissettirdiklerimizde saklanır durur

Başka yerde arayanlar... zor bulur



Sanmayın, gidince sevgi unutulur

Uzaklara akanda benim sevgim

Uzaklardan bakanda yüreğimdir



Ne varsa şimdi senindir Ey sevgili!

İstersen dikil dur mülkünün başında

İster bırak git gözümde yaşlarımla



Bekir K Ahıskalı



Haziran-2006

Ayağa Kalk Ey Aşk/Kapına Geldim

Ayrılıklar AslaYetmeyecek

Ayrılıklar AslaYetmeyecek




Kavuşmalarımızda bize yetmemişti

Ayrılıklarımızda asla yetmeyecek

La l kesilecek konuşan dillerimiz



...kavuşmalarımızda

...ayrılıklarımızda

...lal kesilecek



...yetmemişti

...yetmeyecek

...dillerimiz





Bekir K Ahıskalı

Haziran-2006

Ayağa Kalk Ey Aşk/Kapına Geldim

Her bekleyiş bir düğüm

Her bekleyiş bir düğüm


Her düğümde düğün havası



Anılar ki en güzel olanlar

Buğulu göz kapaklarına yazılı



Yüreğimde esen sevdadan sebep

Dallarım kırıldı, gövdem sallanmakta

Köklerim sızlıyor çöl kurusunda



Bekir K Ahıskalı

22 Şubat 2006

Kelebek-Kedhil

Bir şubat gecesinde gelsen bana

Bir şubat gecesinde gelsen bana


Alev alev dudakların

Sen yüreğime dolansan ben, sana

Al al yanakların

Gözlerin yaksa beni

Gelişin baharım, gidişin hazan olsa

Dillerimiz ebediyen sussa

Konuşmadan anlaşsak



Bir şubat gecesinde gelsen bana

İncitilmiş yüreğinle, kırılmış kanadınla

Dudağında yine o eski şarkı olsa

Hislerimiz gibi, anılarımız gibi

Her ne varsa yaşama dair

Doldurarak hayat bohçana

Bir şubat gecesinde gelsen bana





Bekir K Ahıskalı

21 Şubat 2006

Kelebek-Kedhil

Gül Dalıma Hasret Sürdün

Ateş düştüğü yeri yakarmış

Alev alev yangınlarda yüreğim

Dalımı rüzgar sallar sabaha doğru

Yüreğimde bir nedamet var

Geç kalmışlığımın baharında



Yaprağımda hasret yanığı var güneşten

Dudağımda kırık bir tebessüm kristali

Bir kabahatın tek suçlusuyum

Sicili kabarık tek taraflı sevdalar gibi



Yolun geçmez bu sineden bilirim

Bilerek severim sensizliğimi

Senin sevdaların kağıda yazılmaz cinsten

Bu sebeple yüreğimdeki mürekkep izleri

Kaldırarak kalbimin tozlu raflarından

Gül dalıma hasret sürdün ansızın

Bilmem ki ne kadar sürecek daha

Yanlış insanların elindeki sevdaların ömrü

Daha kaç dal kırılıcak, kaç gül koparılacak

Yalancı sevdalara kurban edilircesine



Sevdayı kınalı ellerinle bırak yüreğime

Geç kalmışlığımın baharında





Bekir K Ahıskalı

10 Şubat 2006

Kelebek-Kedhil

Çıkmasın ki güneş utanır senden

Çıkmasın ki güneş utanır senden


Sevda sızar bakışından, halinden

Bir deli doğurdun akl-ı selimden

Mecnun'un gözünde bir Leyla'sın sen



Bir damla gözyaşı deyipte geçme

Hazanıma bakıpta hataya düşme

Yıkarsam bendimi ne olur şaşma

Çöllerin gözünde bir deryasın sen



Bir kuyu ki içine sarkıtıldığım

Boş kovalar salnıp avutulduğum

Kenan illerinde unutulduğum

Yakubun gözünde bir YUsuf'sun sen



Bir nefes diyerek hayat verensin

Bırak bu ömrüm sende tükensin

Sen gel ki bana baharım gelsin

Bekir'in gözünde bir ömürsün sen





Bekir K Ahıskalı

21 Şubat 2006

Kelebek-Kedhil

Yalın kılıç geçer

Yalın kılıç geçer


sevda kanıma

Vay halime... vaylar halime..



Yâr perçemin açtı

Düşer bağrıma

Vah zalime... vahlar zalime



Bekir K Ahıskalı

Şubat 2006

Kelebek-Kedhil

Yüreğinde Başında Yer İstiyerim

(Bu şiiri kaleme aldığımda 10 yaşındaydım.DOĞMUŞ OLDUĞUM TOPRAKLARIN ŞİVESİ)

Yüreğinde Başında Yer İstiyerim

Beni bir güninen kanduramazsın
Yüreğinde başında yer istiyerim
İstesen sevdami söndüremezsin
Yüreğinde başında yer istiyerim

Elindeki çiçegi ben etmen lazım
İçinde gerçegi ben etmen lazım
Güni karannugi ey etmen lazım*
Baharında kışında yer istiyerim

Alnına düşen kekül ben olacağım
Yanagunda gamze, gül olacağım
Yüzündeki gelunluk tül olacağım
Dudagında kaşında yer istiyerim

Beni tapanla, beni koş, beni ek*
Beni yont, beni parçala beni dik*
İstersen dal et istemiyersen kök
Toprağında taşında yer istiyerim

Yatanda bir olak kalkanda hep bir
Vatanda bir olak sürgünde hep bir
Ölüm kabulüm ben sene hep esir
Sebebinde suçunda yer istiyerim

Elininen başimi, sen okşayanda
Yürek mi dayanur ten okşayanda
Ya rabbi ömür verme o olmiyanda*
Yatagında kucunda yer istiyerim*
Başımda senin kimi taç istiyerim*


(Bu şiiri bıldır yazdım şimdi sevdüğüm yok ama
olanda bele olsun istiyerim bir gün olursa buni
ona ben verürüm. İçimde ele bir kız var ama* 1983)

Bekir K Ahıskalı
1982
Arsız Sevdam-4


Yüreğinde Başında Yer İstiyerim; Yüreğine koyup başına taç yapmalısın
Güni karannugi : Gündüz ve geceyi
Beni tapanla, beni koş, beni ek: Tarlayı düzlemek, sürmek ekmek
Ya rabbi ömür verme o olmiyanda: O olmazsa yaşamayı verme
Beni yont, beni parçala beni dik: Taşı yontmak, parçalamak işlemek
Yatagında kucunda : Yatağında kucağında
senin kimi taç istiyerim: Başımda senin gibi taç olsun istiyorum
İçimde ele bir kız var ama: İçerimde yüreğimde öyle bir güzel var

Dünya Şiir Günü

Dünya Şiir Günü Böyle bir günü hak ediyor muyuz ?

Yazar Bekir K. Ahıskalı
21 03 2009
“Dünya Şiir Günü” Böyle bir günü hak ediyor muyuz ?



Şiir söylenmeyeni söyleme, söyleneni başka bir biçimde söyleme biçimidir. Şiir her sanat gibi icra edeni itibariyle sınırlı, tüketeni itibariyle sınırları olmayan bir türdür. Şiirin tüketicisi sanatçının uçlarda gezindiğini görür ve o uçlardan daha ilerisi var mıdır diye düşünürken bu daha ileri noktayı yine o sanatı icra edenin keşfetmesini bekler. Bizler bu gezinme, keşif ve arayışın adına şiir deriz.





Şiir görmek ve söylemenin dışında aynı zamanda duymaktır. Şair seyirciye oynamadan vazgeçmediği sürece kalabalıkların değil belli bir kesimin sözcüsü ve haykıranı olarak kalır.



Şiir aykırılıklardan meydana gelmez şiiri okunur ve şairi tercih edilir yapan şey farklı olmasıdır. Orijinallik çizgisinde seyahat etmeyen, ifade biçimi ve zenginliği itibariyle diğerlerinden farklı olmayan dizeler ancak yazıldıkları döneme kısmen hitap ederek unutulur giderler. Şairi geleceğe taşıyan çizginin tanımı aykırı olması değil, farklı olmasıdır.





Şair şiirinde kendi dünyasının sınırlarını zorlamadan evrensellik çizgisine ulaşamaz. Bu sebeple şair kendi dünyasını en mikro birimlerine kadar tanımlayabilmek, irdelemek ve gerektiğinde toplumsal değişimi sağlayabilmelidir.





Şiir yöreselliğiyle yazılır, evrenselliğiyle okunur. İçerisinde sosyal gerçekleri barındırmayan şiirler şairinin kötü avazından başka bir şey değillerdir. Sosyal gerçeklik şiirlere en uzun ömrü veren dinamiktir.





“Dünya Şiir Günü” hatırlamak için az bir zaman dilimidir. Ömrü şiirin girdaplarında geçen biz şairlerin damarlarında akan şeyin adı şiir olsa da şiirden haz eden ve tüketen için iyi bir anlam yüklenebilir. Bana göre böyle günlerin tanıtımı ve hatırlanması için şairler sokaklara çıkmalı ve yürümeli açık alanlarda şiirler okumalı ve haklarıyla alakalı eylem yapmalıdırlar. Belki de şair bu gününde sorgulanmasını sorgulamalıdır. Şiir yazdığı için, iktidarın ekmeğine yağ sürmediği için, düşüncelerini şiirlerle dile getirdiği için cezalandırılan şairlerimiz var. Bir kere içimizde bizim gibi düşünmeyen şairi ilk önce cezalandıran şairlerimiz var. Şair önce bunu aşmalıdır.





Şairlik sıradan veya aykırı olmak değil farklı olmaktır derken farklı olanı benimseyemeyen yine bizleriz. Kendimize itiraf edemediğimiz bir ilahlaşma boyutumuz var ki eskiler buna Firavunlaşmak diyorlar bizi ilgilendirmeyeni araştırırken şiiri unutuyor veya bu dedikoducu magazinsel eylemimizin adına şiir serüveni diyoruz. İçimizde öyle şairler var ki kalemi sözcüklere dokunduğunda alfabemiz gülistana dönüşüyor. Yine içimizde öyle şaircikler var ki alfabemizi öyle bir kalemin ziyaretinden rahatsız oluyorum.



Şiir kimin yazdığına bakmadan okunmuyor ve yorumlanmıyorsa bu şiirin yetersizliğinden değil şiiri tüketenin (her kim olursa olsun) o şiiri okumayı hak etmediğinden dolayıdır.





Bir düşünce daha söylenmeden alkış ve onaylanıyorsa ve yine bir düşünce daha söylenmeden beğenilmiyor ve reddediliyorsa o toplumda düşünce özgürlüğünden ve tarafsızlıktan bahsedilemez.





Özellikle şairler herhangi bir şiiri yazarına bakmadan okumuyorlarsa ve sürekli aynı biçim ve duyguları alkışlıyorlarsa o ortam sıradanlaşmış demektir. Bu sebeple biz şairlerin bu günü bir milat kabul ederek kabuğumuzdan çıkmamız gerektiği fikrini taşıyor ve önce biz şairlerin böyle bir günü hak etmemiz gerektiğini savunuyorum.







Bekir K Ahıskalı

21 Mart 2009

Dünya Şiir Günü Bildirgesi

Bedoş'un Eşeği-1*

Son zamanlarda en çok duyduğum yakıştırmalardan birisidir "Bedoş'un eşeği"
Hani neresinden duysam da ucu bana dokunmasa diye duymamazlıktan geldiğim bir ifade. Israrla kulaklarıma sokulmaya başlanan bu sahip-merkep ilişkisini kaleme almaya karar vermek zor olmadı. Aslında böyle bir ifadeyi yazı diline dökmek ve yaşananları anlatmak Bedoş amcayı kızdıracak olsa bile benim hayatıma benzeyen yanları itibariyle yazmanın faydalı olacağını düşünüyordum. Yeğenlerinden ve torunlarından duyduğum bu ifade kulaklarımdan çıkmamak üzere yer ettiğinden artık topluma mal edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Olayın biraz da Nasreddin Hoca'nın hayatını ve yaşadıklarını anımsatan yanları da yok değil. Dışarıdan bakınca zaman zaman gülünecek kadar mizahi, zaman zaman da fedakarlık, idealistlik, içeriden bakınca ağlayacak kadar dramatik bir sahip-eşek ve ahali ilişkisi. Bu sebeple hayatıma benzeyen yanları oldukça fazla

Bedoş amca zevkine midir?, kahrına mıdır? bilinmez eşek besler ve yaşadığı ortamda eşek besleyen adam olmanın anlamsız gögüs kabarıklığını yaşayan bir Anadolu insanı. Herkesin bir ağalığı var bu memlekette. Kimisi feodal yapıdan kaynaklanan toprak ağasıdır, kimisi coğrafi yapıdan kaynaklanan yol ağasıdır, kimisi cehaletinden ve laf taşımacılığından kaynaklanan laf ağasıdır kimisi de Bedoş amca gibi sebebi çok belli olmayan kahrını kendisinin sefasını başkasının sürdüğü eşek ağasıdır. Bedoş amca bu konuda o kadar fedakardır ki ahalinin ağzına malzeme olacak kadar da saftır. O yine de aldırmayarak bu eşek sevdasından vazgeçmez.

Köyde kimin ne yükü çekilecekse otunu, sapını, alafını, merek derdini Bedoş amcanın çektiği eşeklerinden yardım alınır ama kıymet bilinmez. Ertesi gün için yaylaya gidecek olan adamlar Bedoş amcadan eşeklerini isterlerken

-sabah eşeklerini versen şu yaylaya gitsek ama sabah erkenden karınlarını doyur

diyecek kadar da bu işi ona mal ve vazife edecek kadar da geniş insanlar. Bedoş amca ise madem bu eşekler benim karnını ben doyurmalıyım düşüncesini taşıyan bana göre saf ama onu sömürenlere göre hesabını bilmeyen adam. Bir yıl değil beş yıl değil durum her zaman aynı. Bedoş amcanın bu sevdası ahalinin torbadan öte genişleyen ağzına malzeme tabi.

Yine böyle güneşin her zamanki yerinden doğduğu bir gün eşeklerin ahalinin hizmetine sürülmesi beklenirken Bedoş amca birinin kapısını çalar ve kısmende olsa çaresizliğini anlatır der ki ;

- komşu bak bu eşekler benim ama herkesin hizmetine koşuyorlar herkesin yükünü çekiyorlar ama bir gün karınlarını doyuramazsam köylü beni ayıplıyor kimse de bana hak vermiyor mereğimde alafım bitti, yetiremiyorum ne yapacağımı bilemiyorum. Hanımında bir derdi var olurda masrafım olursa hani bu eşeklere saman, yem parası etmekten ve başka dertlerden faydalı olamayacağım üzüntüsünü yaşıyorum.

O gün Bedoş amcaya kahramanca fedakarca gelen bir davranış sergiler komşusu ve geri ödenmek kaydıyla biraz emanet para verir. Bedoş amcada günü geldiğinde hanımın derdine derman olamasa da kısmen faydalı olacak olan emanetin cebinde olmasının rahatlığı vardır. En azından o gün geldiğinde sıkıntı yaşamayacağım diyerek hanımının karşısında dik duracak olmanın erken rahatlığına kapılır. Mereğinde eşeklerin karnını doyuracak alafı azaldıkça endişelenir. Mereği dolu doluyken konu komşuya verdiği emanet alafların peşine düşer her kimi ararsa alaacğını isteyecen her aadam gibi kötü bilinir ve kınanır. Derken eşeklerin alafı bittiği bir gün Bedoş amca eşeklerini ahırından dışarı çıkaramaz. Önce mereğinde alafının bittiğini bilen en yakın komşuları kınar

-yükümüzü çekemiyoruz, bu eşekler neden semiz değiller, neden yük çekemiyorlar. Sen bu eşekleri aç bıraktın

gibi kınamayı aşan aşağılayan, hakir gördüklerini belirten cümleler kurmaya başlarlar. Bedoş amca yüzüne tokat gibi inen bu sözcükleri duydukça canı yanarsa da yine de eşeklerin karnını doyurmak, bu geçici sıkıntıyı atlatmak için çare ararken aklına en son gelebilecek bir şey olur. Sıkıntıyı aşayım diye müracaat ettiği kişiler bu durum karşısında Bedoş amca dan eşeklerin karnını bir iki gün doyurma karşılığı eşeklerin kendilerinin olmasını isterler. Bedoş amca suskundur diyemez ki ben bu eşekleri beş yıldır besliyorum benden çok sizlerin yükünü çekti ben bir kere bile birşey talep etmedim. Şimdi bu isteğin anlamının farkındayım ama ses etmiyorum derse der de demek istemez. Artık Bedoş amcanın sallandığının farkına varan bir kaçı hariç herkes birşeyler söylemeye başlar. O kadar ki özel yaşamını insanlara açmayan Bedoş amcanın neredeyse özel anları sorgulanmaya başlar. Haddini bilenler durumun farkında olduklarını ifade eden cümleler kurmaya başlarlar zaten ama haddini bilmeyenler Bedoş amcanın özel yaşamına kadar müdahil olurlar. Sözde bir dost diye başlayan ve biten notlar düşerler Bedoş amcanın yanındakileri kulaklarına. Bedoş amca;

-bu eşekler neden aç
-eşeklerini beslemiyorsun ki yükümüzü çekelim
-bak biz yükümüzü her eşekle çekeriz ama istiyoruz ki senin eşeklerle çekelim
-biz senin yanındayız
-yenge Bedoş amca eşekleri besleyemiyor onları bize versin
-ben bu eşekleri alıp yarış atı yaparım yeter ki bana versinler

gibi lafların hepsini hatta daha fazlasını duyar. Çünkü Bedoş amcanın da dostları vardır ve köy meydanında konuşulanları duydukça konuşanlarla alakalı Bedoş amcayı uyarırlar. Bedoş amca dostlarına komşularına toz kondurmak istemese de "bunların gerçek olduğunun farkına varmam için merekte alafımın azalması gerkiyormuş" der.

Bekir K Ahıskalı
Ağustos 2009
Bedoş'un Eşeği-1

Not: Bedoş Amca Bayburt'ta yaşayan halen hayatta olan yeğenlerini, torunlarını, eniştelerini tanıdığım hiç görmediğim ama yeğeninden dinlediklerim itibariyle hayatımızın benzeştiği bir amcamız. Bana anlatılanlar kadarıyla benzeşmeyen tek yanımız benim küfürbaz olmayışım. Bedoş amcaya dair yazacağım onlarca hikayesini dinledim. Bu dizinin adını Bedoş'un eşeği koymamın sebebi de eşekleri kendisinden daha popülerdi onun için


Benden Bedoş Amcaya tavsiyeler

Bedoş amca köyde komşunu seçme hakkın yoktur ama dostlarını seçme hakkın hâlâ var. Eşek besle ama sayıları kendi yükünü çekecek kadar olsun. Sayılarını azalt ve asla başkalarına karşılıksız iş yapma ki yapamadığın zaman kötü adam ilan edilmeyesin. Hayatında alaf alacağın, alafını verebileceğin komşu sayısı hem sınırlı olsun hem de merekte aldığın alafın hesabı merekte görülsün. Unutma bagaya ne koyarsan eşek onu yer o sebeple bagana kendi yükünü çekecek eşek yetiştirecek kadar alaf koy.


Alaf: Hayvan yemi
Merek: Hayvan yemlerinin konulduğu ver
Baga: Hayvanlarım yemlerini yemeleri için yemlerin konulduğu ahırda duvara sabitçe çakılmış yemlik

Şair Kimdir ?


Şair Kimdir ?

Şair her şeyden önce bir dava adamıdır. İnandığını kaleme aktaran,bunu da yaparken peşinden gelecek olanlara yanlış yön vermeme adına azami dikkat ve itina göstermelidir.

Kendisine bahşedilen, yüreğinden sızarak gelen kelimelerin gücünü sufli emellerine Kullanmayacak kadarda idealist ve şuur sahibidir.

Yazarken; Neyi, nasıl  yazarım? diye düşünürken, milli menfaatlerini öne çıkaran, kaleme aldığı şeylerin kendisinden ziyade topluma kazandıracaklarını düşünen insandır.

Her yaşın, her mekanın ve her devrin ayrı bir mesuliyet ve hassasiyet gerektirdiğini
bilir ve bu istikamette hareket eder. Kendisini yetiştirme adına, hitap ettiği kalabalıklardan daha çok okumalı, daha çok düşünmeli ve tefekkür etmelidir.

Maziden getirdiği desen ve modelleri, istikbale aktarırken zamana ve mekana uyarlamakla kalmaz onların çizgilerinin değişmesine de müsade etmez. Güzel olanı kaleme alırken de yazarken ayrı bir nezaket ve dil kullanmalıdır ki bu O'nun ruhunda var olan, âdete ilahi bir solukla üflenen nefestir.

Şair; günü birlik hesapların ve heveslerin peşinde koşamaz. İnanmadığını yazmayan, sevmediğini söylerken bile muhatabının ruhumda yaralar açmayan insandır.

Şair; muhakkak her güzeli yazmalı ve bu konuda topluma ayna olmakla beraber, sevgide sebat etmekte, vefâ'da değişmez bir mihenk taşı olmakta ve sadakatte bir örnek teşkil etmelidir.

Esasında Şair; Kimi nasıl severim ? sorularına cevap aramaktansa, Kendimi Kime  nasıl sevdirebilirim? hesaplarının peşinde olmalıdır.

Sevgi sözcüklerini kağıda değil muhatabının yüreğine yazdığını düşünen ve bunu yaparken yürekleri kanatmayan, yüreklere yanlış yön vermeyen, yürekleri zamansız mevsim aralıklarına götürmeyen insandır.

Ben; O'nu düşünürken ve O' bir yüreği okşarken asla bu işi o anlık yapan biri olarak düşünemiyorum. O'nun seviyorum demesi; kendisi, muhatabı ve kara toprak arasında bir mukavele mahiyetinde olmalıdır.

İhtiyaç duyulduğunda cephede olabilmeli, kalabalıkları oraya sevk edebilmeli ve yine ihtiyaç duyulduğunda kalabalıkların yüreğinin sesi olabilmelidir.

Şair; geleneklerini, göreneklerini iyi bilen, bunları kendisine malzeme yaparak gelecek nesillerin sinelerinde kaleler ören insandır. İçinde taşıdığı merhamet, belagat, hitabet gibi kabiliyet ve farklılıkları en iyi işleyen insandır.

Şair; yazdığını yaşayan, yaşadığını yazan, özü gibi kalemi de yalan söylemeyen,peşi sıra gelenlere numune-i imtisalidir.

Şair; sevmekten ziyade, sevilmesini bilen, kalabalıkların iç dünyalarına tercüman olan insandır.

Bekir K Ahıskalı
04.03.2006