Lebibe’ye Mektuplar-2


Lebibe’ye Mektuplar-2

Sevgili Lebibe

Sana göndermiş olduğum mektubun cevabının gelmesini beklemeden yeni bir mektup yazmak gereği duydum. İnsanoğlu her nedense her ihtimali bilir ve hesaplar ama yine de karşılaştıklarına beklenmedikmiş gibi tepkiler verir. Nasıl ki cahille düşüp kalkan bir gün onun cehaletinin kurbanı olur öylede bunlar beklenmedik şeyler değillerdi. Etrafımızda gelişen olaylar benim bu konuyu bir kere daha düşünme sebep oldu.



Sevgili Lebibe

Edebiyat yoluna çıktığımda daha onüç yaşlarında bir çocuktum. Etrafımla konuşamaz ama her şeyi kalemle anlatmayı denerdim. Denediğim anlatımlar da kendime idi. Bir güzelliği, hoşlanmayı kaleme alıp sonra da onu bir başkasına okumak ayıp sayılırdı. Günümüz çocukları ve gençleri bu konuda çok şanslılar.
O kadar ki onüç yaşında birinin saçlarını taraması bile bir şeylerin alameti diye yüzüne vurulur utandırılırdı. Dörtlükler yazmaya başladım, zamanla çoğaldılar.Kendimi aşmaya başladıklarında da ailemin benim şiirler yazdığımdan haberi oldu. Çocukluğumda içime kapanık bir çocuk olduğumu söyleyebilirim. Toplum benim durumumda olanları öyle tanımlıyor ama bana göre ben içime değil dışıma kapalıydım çünkü ben kendimle konuşabiliyor, dışarıyla konuşmuyordum. Konuşmamak irtibat kuramamak değil, onların değerli saydıklarını ve kıldıklarını değerli kılmamaktan ibaretti. İlkokuldan sonraki üç yılım sabah akşam beş kilometre yürüyerek okula gitmekle geçti.

Ayaklarımızda kara lastikler, üzerimizde bütün bir üç yılı geçirmemize neden olacak ceketler vardı. Ceketler alınırken uzun olmasına dikkat edilirdi ki üç yıl sonra kolları kısa gelmesin. Böyle bir çocukluk hayatım oldu. İnsanlar daha bir saf, daha bir temizdi sanki ya da bana öyle geliyordu zaten çocukların varlığı kabul edilmez gibiydi yokmuşuz gibi davranılırdı. Hangi dönemin adetidir bilmiyorum ama bir dedenin yanında baba çocuklarını görmez/tanımaz gibiydi. Sanki utanılacak bir şeymiş gibi. Cılızlığımız bünyemizden değil fakirlikten ve bakımsızlıktandı.

Lise yıllarım başka ilde geçmeye başladı, İçine kapanık olan ben yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştım. Bu birdenbire olmuyordu sanki görünmez bir zincir varmışta ben kırmakta zorlanıyormuşum gibi hissederdim. Okul voleybol takımına girmemle birlikte o suskun olan benim yerimi ele avuca sığmaz sürekli mantık cümleleri kuran içinden isyanlar başlatan ben almıştım. Çalışkan bir öğrenci idim ama bir o kadarda muhaliftim. Olmadık isyanların içinde bulunur, arkadaşlarımı zor durumlarda bırakmak sonra da kurtarmaktan zevk alırdım. Ortaokul yıllarında başlayan kitap kurtçukluğum lise yıllarımda önü alınamaz bir merak ve hatta takıntıya dönüşmüştü. Yeni bir şeyler okuyor be öğreniyor olmak bende hem farklıyım kanaatini doğurmaya başladı hem de bu farklılığımın farkındalığını. Akranlarımın bilmediği bir şeyi bilmek, onların ifade edemediklerini ifade edebilmek tarifi imkansız haz veriyordu. Hem şiirler yazan, hem farklı olmak için sürekli okuyan hem de sporcu bir genç olmuştum.

Bütün üç yılım yüzlerce anı biriktirmeme neden oldu. Bunları bir yandan da karalıyordum. Sanıyorum ki şair olmamda babamın rolü fazladır. Ben daha ilkokul yıllarımdayken gurbetten izine gelir ve getirdikleri arasında en çok şiirler yazdığı defterlerine önem verdiğini hissederdim. Annemse babama göre daha az romantik gözüken ve babamın yaptığı bu şiir yazma işini karın doyurmayan bir uğraş olarak görürdü. Bunun nedeni annemin hayatında hiç anne bana ve evlat hasreti çekmemiş olmasındandır. Annemin tüm akrabaları ve çocukları ses mesafesindeydiler. Annemin çocuklarına sevgi sözcükleri kurduğunu hatırlamıyorum o; çocuk içten sevilir gibi bir söz söyler ve buna iman ederdi. Babamsa sert, kendi şakacı ve dalgacı çocukluk ve gençlik yıllarının tersine, ciddi, çocuklarının bile aynı anda konuşmalarına tahammülü olmayan bir babaydı. Böyleydi benim çocukluğum. Konuşmak istese de dinlenmeyen, büyüklerin yanında yokmuş gibi davranılan, karnı doyurulduğunda çok şey verildiği düşünülen gerçekte öz, uygulamada üvey bir yaşam. Bu tüm o yörenin insanının çocuklarına reva gördüğü muameleydi. Yoklukların getirdiği çok çalışma ama emeğinin karşılığı bir avuç buğdaydan öte gidemeyen sabah çocuklarını kundaklayıp beşime yatıran (buna bağlamakta diyebilirim) ve akşama kadar onun temizliği göz ardı edilen ancak akşam beşikten çözülen bir çocuklardık.

Lise yıllarım ayaklarımın üzerinde durmamı, kendi iç isyanımı başlatmamı ve kendimce ihtilaller gerçekleştirmemi sağlayan yıllar olmuştur.


Sevgili Lebibe

Böyle bir yaşamdan sonra üniversite yıllarımın gelmiş olması üstelik çok fazla üniversiteli olmayan bir ortamda bunu sağlamış olmam kendime güvenimi tamamlamamı sağlamakla kalmadı o toplumda ister dinleneyim ister dinlenip dikkate alınmayayım sizin bildiklerinizden farklı bilgiler ve donanıma sahibim kuruntusunu veriyordu. Şiirin bir hane ev olduğunu düşünürsek lise yıllarım o kapının eşiğini yuttuğum yıllardı diyebilirim. Her şeyi alan öğrenen ve adeta vakumlayarak yutan bir merakım vardı.

Sana haftada üç mektup yazmaya karar verdim.Bütün bunları seninle paylaşıyor olmak bana haz veriyor. Beni dinleyen bir dostum ve yarenim var.

Sevgi ve muhabbetlerimle





Bekir Kale Ahıskalı
23 Ekim 2009 Cuma 16:50


Not: Sana çocukluğumun bir hatırasını gönderiyorum. Ablam Emriye, ben ve kardeşim Sertaç