Lebibe’ye Mektuplar-3




Sevgili Lebibe

Bu sabah beklemediğimiz bir şeyle karşılaştık. Muhterem validem sabah uyandığında yüzünün kendisine göre sol yanını hissetmediğini ifade edince
Başımı kaldırıp yüzüne bakma gereği duydum. Görüntü tam bir felaketti dudakları başta olmak üzere çenesinin sağa doğru kaydığını fark ettim. Bu beklenmedik değişiklik bir an önce hekime götürmemi sağladı. Telaşlanmıştım ama kendisine belli etmeden mahallenin sağlık ocağına götürerek hekime gösterdiğimde yüz felci geçirdiğini ve hafif atlattığını bir an önce bu işin uzmanı olan bir nörologa gitmesi gerektiğini söyledi. İnsan o değerin elinden kayabileceğini ancak o an hissediyor.


Sevgili Lebibe


Yıllarca bu şehirde görev yapmama ve çevremin hatırı sayılır derecede hem elit hem de geniş olmasına rağmen ve yine hatta bir hekim tarafından uzmanına sevk edilmesine rağmen uzman tarafında geri çevrilme ihtimali belirince sağlıkla ilgili olmasına rağmen aynı hastanede görev yapan bir arkadaşımdan yardım isteme gereği duydum. Bilirsin ki ben yıllarca böyle ahbap/yandaş çıkar ilişkilerine karşı durdum ama böyle bir durumda o duruşu sergilemek istemiyor insan. İnsanoğlunun mayasında olan da bu galiba çaresizliklerden çıkar yolları aramak.

Yaklaşık bir saatlik beklemeden sonra muayene ettirebildik ve işini iyi bilen ve bizim milletimizin alışkanlık halinden öte yaşam tarzı haline getirdiği başına gelen olayı hikayeleştirerek anlatma geleneğine tepkili ve sadece kendi sorularıyla hastanın derdini en kısa sürede öğrenen bir hekime denk gelmiştik.
Hepsinden annem önemlisi ilk defa bir hekime tavsiye ve kuşkularından bahsetmemişti. Bu benim adıma sevindiriciydi. Çünkü yine bizim toplum yapımızdan kaynaklanan; kimin başına bir hastalık gelse ya aynı mahallede başka birinin başına da gelmiş ve uyguladığı bir tedavi şeklinden sonra iyileşmiştir (ki aslında alakası yoktur) ya da mahallenin nefesi en kuvvetlisine okutturulmuş ve bir şeyi kalmamıştır. Ben bütün bunları dinlemek zorunda kalmadığım için bu sefer şanslıyım diye düşünürken annem;

-Sorsana nedir
-Neyi sorayım anne
-Doktora sor neden olmuş de.
-Anne doktor sana tedavisini ve sebebini az çok söyledi biz ilaçlarımızı alalım
-Ama sor bakalım kapı pencere açıktı ondan mı oldu yoksa dün başım ağrıyordu buz kalıbını yaklaşık on dakika bu yanağıma koydum ondan mı oldu ama ondan olsa daha öncede olurdu buz kalıbı baş ağrısına iyidir


Gülümseyerek doktor beyin odasına girdim sebebini sorduğumda hava akımında kaldığını beyan etti. Annem doktora olmasa da bana yön vermeye çalışmıştı. Annem, ablam ve kız kardeşim Emine ile birlikte arabamıza binerek eve doğru yola çıktık. Annem;

-Allah’ın izniyle bir fetih okursam bir şeyim kalmaz ama ya bu doktor neden tamamen tuzsuz yemekler yiyeceksin dedi ki bilmiyor mu tuzsuz yemek lapa gibi oluyor ben yiyemem. Sonra bol ızgara ve haşlama ye dedi takma diş ile ızgara mı yenirmiş.

Bunları duyunca gülümsediğimi gören annem

-Eşşek sıpası gülme
-Anne Sen reçetede yazanı görmedin galiba günde beş adet sigara da içmeni yazmış.

-Vallahi içmem. Kara getiririm başına sigara içecekmişim ölürüm yine içmem

Annem değil sigara içmek karşı kaldırımda içen birini görse öksürmeye ve boğuluyorum demeye başlar. Sanıyorum ki çocukluğundan kalma bir bilinçaltı vakası. Allah’tan televizyonlarda sigara içeni göstermek durumuna cezalar getirdiler yoksa çocukluğumdan hatırlıyorum kardeşimle ben İyi, Kötü, Çirkin isimli filmi seyrederken annem kovboya bir dünya beddua etmiş ve o gece sabaha kadar uyuyamamıştı. Benimse ona takılmaktaki maksadım moralini biraz yükseltebilir miyim diye uğraşmaktan ibaretti. Yaklaşık sekiz yıldır yürüyemeyen ve gözleri görmeyen babamdan sonra aneminde böyle bir rahatsızlık geçirmesi beni korkuttu. İnsan anne ve babasının böyle olmasına dayanamıyor. Hele onlar yaşlandıklarını kabul etmek istemiyorlar ve yaşlılıklarından bahsedilmesine alınıyorlar gibi.


Sevgili Lebibe

Şimdi diyaliz ve şeker hastası olan babamın diyetinden başka sürekli süt, yoğurt, ızgara, haşlama yemesi önerilen bir anne babanın yanındayım. İkisi de yemek konusunda inattırlar ve doktorların hep bir eksik bildiğini düşünürler.
Annemi yirmibir gün sonra bir daha muayeneye götürmemiz gerekecek. Ağızdaki kayma ve dudaklarını ve bir gözünü hareket ettirememe tedavi edilebilir bir durummuş. Umarım kolay atlatır çünkü ben bu yıl ki kadar ailemde hiç kalmamıştım. Hep başka illerde başka memleketlerde yaşamak durumunda kalmıştım. Onlarla yaşamam ve onların beni anlamaları için sanırım böyle bir şey gerekiyormuş. Benim açımdan da zor olacak. Onların dünyaları ile benim dünyam çok farklı. Onların bahsettikleri ve önemli dedikleri gündelik konuşmalar benim indimde hem zaman öldürmek hem de dedikodu.

Böyle bir durumu iki arkadaşımla telefonda paylaştım bir de sana mektupla yazıyorum. İnsanları bu hallerimizi anlatacak kadar yakın bulmuyorum. İyi ki varsınız. Sizleri seviyorum

Sevgilerimle



Kadim dostun

Bekir K Ahıskalı
Kocaeli, 24 Ekim 2009 saat 23 45