Lebibe’ye Mektuplar-4 (Çocukluğumun Oyunları-1 Mile)


Lebibe’ye Mektuplar-4 (Çocukluğumun oyunları-1)

Sevgili Lebibe

Hazan mevsimi iyice belirdi. Gökyüzü yer ile olan mesafesini kapattıyor gibi. İnsanın üzerinde
bir daralma ve sıkışma hissi uyandırıyor. İnsanoğlunun ömrünün son demlerinde böyle bir his hakim oluyor mu diye merak ediyorum.




Sevgili Lebibe

Gelecek günlerin endişesini bugünden yaşamak ve on hissiyatı bugüne yoğunlaştırmak hayatı çekilmez yapıyor. Mümkün mertebe bunları düşünmemeye çalışıyorum.

Bu sabah yolda yürürken ellerinde iki sopayla oyunlar üretmeye çalışan iki çocuğa şahit oldum. Bu bana çocukluğumun oyunlarını hatırlattı. Sana bu oyunlardan bahsetmek istiyorum. Kısmen yerleşik ama yayla zamanını yaşayan bir toplumda geçirdiğim çocukluğumda göçebe hayatı denebilecek ama ailenin tüm fertlerini kapsamayan bir göçebelik yaşadığımı bilmeni istiyorum. Bu ortamında kendine göre üretilmiş ve çocukluktan yetişmeyi sağlayan, gelecek hayata hazırlık safhasındaki bu oyunlardan birisi adıma MİLE (iki ucu da sivri olmayan bir karış uzunluğunda ok) dediğimiz bir oyundu. Mile bir değnek ve bir karış boyunda dayanıklı bir ağaçtan kesilmiş parmak kalınlığında başka bir ağaçla oynanan oyundu. Bir ana oyuncu var ve etrafında makul bir büyüklükte çizgilerle halka çizilir ve bu oyuncu bir elinde değnek diğer elinde mileyi tutar. Önce mileyi göz seviyesi yüksekliğe fırlatır diğer elindeki değnekle de hareket halindeki mileye vurur. Bu oyundan amaç ana oyuncunun hareket halindeki bir cisim veya silahı etkisiz hale getirmek amaçlanırdı. Mileyi havaya attığı zaman en fazla üç kere ıskalama hakkı verilirdi. Üçünde de ıskalayan ana oyuncu oyundan alınırdı. Bu mileyi vuran ana oyuncudan başka tercihe göre bir veya daha fazla rakip oyuncu da vurulan bu mileyi havada yakalamaya çalışırlardı. Eğer yakalarlarsa ana oyuncu yine oyundan atılır ve yenilmiş sayılırdı. Eğer rakip oyuncular yakalayamazlarsa, yanlarına düşen mileyi bu kez ana oyuncuya doğru fırlatarak ana oyuncunun içinde yer aldığı çemberin içine doğru atarlardı. Burada bu kez ana oyuncu gelen mileyi elle yakalamak durumundadır. Elle yakalarsa bu kez rakip oyuncular puan kaybetmiş ve yenilmiş sayılırlardı. Tabi bu ana oyuncunun bu mileyi değnekle yere düşmeden tekrar vurmna hakkı da vardı. Eğer çemberin içine düşerse rakip oyuncular değnekle vuran, değnekle vuran ana oyuncu da yakalayanlarla yer değiştirirdi. Burada ana oyuncu olmak her zaman avantajlı durumda olmak anlamına geliyordu. Çünkü ana oyuncu vuracağı mileyi yaklaşık kırkbeş derecelik bir alandan istediği tarafa ve vurabildiği kadar uzağa atabiliyor ve rakip oyuncuların havadan uçarak gelen bu mileyi yakalamaları zorlaşıyordu. Dediğim gibi oyundan amaç iki taraf oyuncuları içinde biri hareket hakildeki bir cisme vurabilme (adeta kılıç kullanma yeteneğini artırma) diğerleri ise gelen bu cismi kendini yaralamadan bir seferde yakalayıp (gelen darbeyi etkisiz hale getirebilme) etkisiz hale getirmeleri becerisini geliştirmek amaçlanırdı. Bizler bu oyunu oynarken hiç az sayılamayacak kadar seyircilerimiz olur anneler, babalar hatta küçükten büyüğe herkes seyretmeye gelirdi. Becerisi fazla olan oyunu kazanan çocuklarıyla övünen anne babaların yüzlerindeki övünç ve haklı gururu görmeye değerdi.


Sevgili Lebibe

Sana bir sonraki mektubumda başka oyunlarımızdan bahsedeceğim. Bunları hatırlamak ve seninle paylaşmak güzel bir duygu. Umuyorum ki bir gün sende bana çocukluğunun oyunlarından bahsedersin. Merakla bekleyeceğim.


Sevgiyle kal

Kadim dostun

Bekir K Ahıskalı
Kocaeli 26 Ekim 2009 11:30
Lebibe’ye Mektuplar-4