46-Gönül Fenerimiz


İki Yüzlü Ay (mıyız).. İçin İçin yanan Güneş (miyiz)… 

Bazı şeyleri biliyoruz… 

Aslında onlara bizim onları bilmemiz için az çaba sarf etmezler hani… Onları bilebilmemiz için o kadar çok ipuçları verirlerki… 

Sabah olacağını…güneşin doğacağını…yağmurun yağacağını…karnımızın acıkacağını 

…ve doğumdan daha gerçektir ölüm. Her gecenin sabahı olduğu gibi her doğumun birde ölümü olacaktır. Biz aslında onuda biliriz. Ama nedense doğum kadar olağan karşılamayız. Doğum olacağı süresi bize dokuz aylık bir dilimde birkaç tane emare ile gösterilerken, ölümün geleceği gerçeği milyonlar emare ile gösterilir. Her doğanın ağlaması, emeklemesi, yürümesi, büyümesi, ergenlik çağına gelmesi ve yaşlanması bir istikamete sevk edildiğimizi gerçeği değilmidir. 

Varlığını, başka bir varlığa borçlu olanların kaderini, hallerini bağlı olduğu varlık belirlemez mi? 

Hayatımızda bir güneş gerçeği vardır. Günümüzü aydınlatan, dünyamızı ısıtan. Kış mevsiminde elini başımızdan çekti diye için için kırıldığımız güneş gerçeği. 

Bir de zaman zaman gecemize başkasından aldığı ışığı bir ayna gibi yansıtan ay gerçeğimiz vardır. Tonton dedemize benzetirken aydede, sevgilinin yüzüne indirip sevgiliye ayyüzlü diye hitap ettiğimiz aydınlığı başkasının ışığına bağlı olan ay gerçeği. 

Biz aslında bunuda biliriz. 

Oysa ay; kendini bize belli etmesi için güneşin merhametine, bulutların gökyüzünde seyahat etmemeleri durumuna bağlı olarak kendisini bize gösterir veya elinde olmayan sebeplerden gösteremez. 

Kendisini gösteremediği geceler kahrederken, gösterdiği gecelerde bile aydınlığını başka bir varlığa bağlı olduğunu bilmemize rağmen, insanların hallerini anlatırken “insanlar ay gibidirler, kimseye göstermedikleri karanlık yüzleri vardır” benzetmesine gider ve buna sıkı sıkıya inanırız. Bunu yaparken güvensizlik düzleminde güven aramaya çalışırız. 

Sevgilerde böyledir. Karşınızdakini görmek istiyorsanız gönlünüzdeki feneri ona doğru yakmak durumundasınız. Siz ona yansıttığınız ışıkla onu görür, fark eder varlığını bilirsiniz. Oysa siz ona ışık tutmadan öncede o vardır ve gönlünüzdeki feneri söndürdüğünüzde de var olacaktır. Onu göremediğiniz durumlardaki karartı, belirginsizlik onun ile alakalı değil sizin onu aydınlatamamanızla alakalıdır. 

Acaba diyorum, biz Ay’ın bu hallerini sıkı sıkıya takip eder açıklarını yakalarken, bize gözüksün veya gözükmesin, günümüzü aydınlatsın veya aydınlatması, yağmurlu havada, karlı havada, biz doğmadan annemizi, biz doğduktan sonra hem annemizi hem bizi, daha sonra hem annemizi hem bizi hemde çocuklarımızı ısıtmak için kendisini için için yakan, içten içe patlamalar yaşayan güneşin bu hallerini dile getiremeyecek, göremeyecek kadar... 

Oysa güneşin bu için için eriyen halleri, çocukluklarında oyun arkadaşımız, gençliklerinde gülücükleriyle, edâlarıyla, nazlarıyla, sözleriyle, gözleriyle gözlerimize baharlar getiren gül bahçelerimiz, olgunluklarında bize güller yetiştirmek için nice sancılar çeken hayat arkadaşımız olan kadınlarımıza ne kadar benziyor. 

Bekir Ahıskalı 
02.09.2006 
 Gönül Fenerimiz 
Kekemekaval-46