Yüzü kızardı başını eğdi "ŞEY" bile diyemedi


Yüzü kızardı başını eğdi "ŞEY" bile diyemedi

Sen kitap okumuyorsun, seninle arkadaş olamayız.
Bunu ilk dediğimde yüzüme manalı manalı baktı. Bu küçümser bir bakış hoşuma gitmemişti.

“Değişirim...Senin için değişirim” demişti. Değişeceğine inanmasam da susarak olur demiştim. Ne dediğimi biliyordum ve yanlış yaptığımın farkındaydım. Ona bir şans daha verilmeliydim ve ben bu şansı verdim..

Tam bir yıl sözde bana ayak uydurduğunu, değişmeye çalıştığını göstermek istedi ama aslında beni kendine uydurmaya çalışıyordu. Ben kurallarımdan taviz verdikçe boğuluyor olsam da o kurallarıma uyuyor izlenimi vermeye çalışıyordu. Oysa ki benim hedef koyduğum bilgeliğe değil kendini hedefinde olan tembelliğe ve dolayısıyla cehalete prim vermiş oluyordum.

Geleceğimiz adına kararlar vermeliydik. Attığımız her adım bizim geleceğimize ne şekilde taşınacağımızı gösteriyordu.

Aradan geçen zaman bana göre uçurumu daha bir uçurum yapmış, ona göre aradaki anlaşmazlık çözülmüştü. Kurallarımın yerle bir edilmesi beni o kadar rahatsız ediyordu ki dayanamıyordum. Kendime ve ona verdiğim sözü tutma adına bu bir yıl böyle devam etti. Olmadık zamanlarda sürprizler yaptı... Olmayacak anlarda beni mutlu ettiğini düşünse de içimde ağlayan...inleyen ve sıkılan beni görmek istemiyordu. Benden çaldığı zamanım,ı bende kendi dinlenmemden çalarak ona vakit ayırdım. Geçen bir yılımız bana o kadar çok şey kattı ki anlatmakla bitmez.

Bana söz verdiği değişme yıldönümünde bu kez ben değişiklik yaparak kendisini yemeğe davet ettim. Yemek boyunca ne iyi ettin, bu çok iyi geldi gibi laflar konuşup durdu. Yemeğimiz bitmiş kahvelerimizi içmiştik. Tıka basa yemiş ve çok eğlenmiştik.

Kapanması gereken bir hesap vardı. Garsonu çağırdım hesabı istedim. Hesap getirildi ve ben ısrarlara rağmen hayır olmaz diyerek hesabı ödedim. Garsona da hesabın tutarı kadar bahşiş vermem onu rahatsız etmişti. Belki de bir daha görmeyeceğimiz garsona bu kadar bahşiş vermemelisin dercesine yüzüme manalı manalı baktı. Bu küçümser bir bakıştı hoşuma gitmemişti...


Kendisine göre yine haklıydı. Alınan şey kadar yapılan hizmet mükafatlandırılmamalıydı. Ama onun bilmediği bir şey daha vardı ve ben hesapları asla açık bırakamazdım. Kapanmaması gereken bir hesap daha vardı. Birazdan söyleyeceklerimden habersizce karşımda öylece gülümsüyordu.

Konuşmak istiyorum dediğimde buyur... ” seni dinliyorum” diyerek gözlerime bakmaya başladı. “Sen kitap okumuyorsun, seninle arkadaş olamayız” cümlesini dediğimde yüzüme manalı manalı baktı. Bu küçümser bir bakış hoşuma gitmemişti...

Ona göre kitap okumamak ayrılık için geçerli bir sebep değildi... Susup beni dinlemesini söyleyerek devam ettim. Tam bir yıl önce burada birbirimiz için söz vermiştik. Sen değişecektin “değişirim... senin içim değişirim” demiştin. “Bana değişenin ne olduğunu söylemeni istiyorum” dediğimde “ne güzel vakit geçiriyoruz. Bir yılda ne kadar hoş şeyler yaşadık” dedi.

Hadi hesabı gözden geçirelim dedim. Son bir yılda, -Ben tam 30 kitap okumuşum Her kitaptan elli yeni bir şey öğrenmiş olsam geçen yıla oranla 1500 yeni bir şey daha biliyorum demektir. Peki sen dedim.” ....”ŞEY” dedi.

-Ben senin ile vakit geçirmek için takımının 36 lig, 3 Avrupa, 6 Türkiye kupası maçını seyrettim. Bunu yaparken kendi uykularımdan çalarak kitap okumamı, kendimi yetiştirmemi aksatmadım. Pek sen dedim, yüzü kızardı, başını eğdi...”ŞEY” dedi

-Ben seninle 15 kez yemeğe çıktım. Senin istediğin yere senin istediğin şekilde katıldım. Seni bununla birlikte dört kez yemeğe çağırdım ikisinde canının istemediğini söyledin birinde arkadaşlarınla eğleneceğini söyleyerek kabul etmedin. Yani senin için 15 kez fedakarlık yaptım.. Pek sen dedim. Yüzü kızardı, başını eğdi... ”ŞEY” dedi

-Ben bu zaman zarfında geleceğimiz için, olacak çocuklarımız için sigarayı bıraktım. Pek sen dedim. Yüzü kızardı, başını eğdi... ”ŞEY” dedi


-Bu yaşa kadar öğrenmiş olduğun şeylerin bilgi olarak seni bu toplumda itibar sahibi yapacak, doğru kararlar verdirecek, çocuklarına ve bana yetecek şeyler olduğunu düşünmüyorum. Pek sen dedim. Yüzü kızardı, başını eğdi... ”ŞEY” dedi.

Sadece yataktaki paylaşımla güzel bir hayat geçiremeyeceğimizi düşünüyorum. Pek sen dedim. Yüzü kızardı, başını eğdi... ”ŞEY” bile diyemedi...

Masadan kalktı, bir şey demeden arkasına bakacak cesaret bile bulamadan giderken seslendim. Senin takım o futbolcuyu hala alamadı.

Arkasına bakıp "ŞEY" bile diyemedi

Bekir K. Ahıskalı
Eylül 2006